Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılış sürecinde, silahlı güç oluşturma konusunda Azerbaycan’a kıyasla zorluk çekmeyen Ermenistan, Rusya’yı da arkasına alarak Dağlık Karabağ’ı işgal etti.
Ermeniler bu dönemde insanlık tarihinin en son şahit olduğu soykırımlardan bir tanesini Hocalı’da gerçekleştirdi. Resmi rakamlara göre; 106’sı kadın, 83’ü çocuk olmak üzere toplam 613 sivil katledildi. Yine 1 milyona yakın Azerbaycan Türkü, yurtlarından göç etti ya da zorla göç ettirildi.
Bağımsızlığına yeni kavuşan Azerbaycan’ın Türkçü lideri Ebulfez Elçibey’in, bu zorlu süreçte en çok yanında görmek istediği ülke ise Türkiye’ydi.
Ancak kendisini her daim ‘Atatürk’ün askeri’ olarak nitelendiren Elçibey’e, beklediği bu destek maalesef dönemin siyasi iktidarı tarafından verilmedi. Azerbaycan, topraklarını birer birer kaybederken Türkiye, ‘bekle gör’ siyasetini izlemeyi tercih etti.
***
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki bu Dağlık Karabağ meselesi, 30 yıl boyunca bir türlü çözülemedi. 1992’de Dağlık Karabağ’da barışçıl çözüm bulunması için oluşturulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu ise taraflara ateşkes çağrısında bulunmanın dışında herhangi bir işlev görmedi.
***
Ancak tarihler 28 Eylül 2020’yi gösterdiğinde, adeta kangrene dönen bu meselede yepyeni bir döneme girildi. Yalnız bu sefer ne Azerbaycan eski Azerbaycan ne de Türkiye eski Türkiye’ydi.
28 Eylül’de giderek çatışmaların şiddeti yükselirken, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, kameraların karşına geçerek tüm dünyaya “Karabağ Azerbaycan’dır” diye seslendi.
Son dönemlerde saldırgan politikalarını iyice arttıran Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’a, artık hak ettiği yanıtın verileceği gün gelmişti. Dünyanın üç maymunu oynadığı bu meselede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle “Azerbaycan kendi göbeğini kendisi kesecekti.”
***
Azerbaycan’ın haklı davası için mücadeleye giriştiği ilk andan itibaren, Türkiye’den de koşulsuz şartsız destek açıklamaları geldi. İktidarıyla, muhalefetiyle 80 milyon, kardeş ülke Azerbaycan için tek yürekti.
Nitekim 44 gün süren çatışmaların ardından Türk ve İslam dünyasının 30 yıldır beklediği zafer haberi de geldi. “Cebrayıl’a yol çeken, reqs elliyen” Paşinyan, Ermenistan halkı için “acı verici” olduğunu söylediği ortak bildiriyi imzalayarak hezimeti kabul etti.
***
Peki Azerbaycan, bu zaferi sadece askeri başarıyla mı elde etti? Bence hayır. Askeri alandaki başarısı tabi ki çok önemli. Ancak zafere götüren bir diğer önemli iş ise bu savaşta haklı olan tarafın Azerbaycan olduğunun, uluslararası kamuoyuna çok iyi bir şekilde anlatılabilmesiydi. Bir diğer ifadeyle enformasyon savaşının da kazanılabilmesiydi.
Çok iyi derecede İngilizce, Rusça ve Fransızca konuşabilen İlham Aliyev, çatışmaların başladığı ilk günden itibaren uluslararası medyaya sık sık demeçler verdi. Bir taraftan Paşinyan’ın ve Batı’daki Ermeni lobisinin kara propagandalarını çürütürken, diğer taraftan ise kendi halkının ve ordusunun moralini yüksek tuttu. Yine sosyal medya da bu süreçte aktif bir şekilde kullanılarak, Azerbaycan’ın haklı tezleri bütün dünyaya anlatılmaya çalışıldı. Hatta Twitter, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev’in hesabını askıya alarak sesini kısmaya çalıştı.
Türkiye de sadece İHA ve SİHA’ları ile değil, kamu diplomasisi alanında da Azerbaycan’ın sonuna kadar arkasında durdu. Türkiye’den birçok önemli medya kuruluşu, bölgedeki gelişmeleri saniye saniye dünyaya anlattı. Özellikle ‘Türk dünyasının ortak sesi’ TRT Avaz ile geçtiğimiz yıllarda yayın hayatına başlayan Haber Global kanalları, bu süreçten alınlarının akıyla çıktılar.
***
Hem askeri alandaki savaşın hem de enformasyon savaşının galibi Can Azerbaycan’ı bir kez daha kutluyorum. ‘İki devlet, bir millet’ şiarının daim olması dileğiyle…