Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Yasin Ercilsin

‘Kars-Iğdır ve Nahçıvan’ Hattı 100 yıl sonra yeniden şekilleniyor

Tarih boyunca Anadolu ile Güney Kafkasya ve Kuzey İran coğrafyası arasında köprü vazifesi gören Kars-Iğdır ve Nahçıvan hattı bugün yeniden şekilleniyor.

Türkiye’de “Şark Kapısı”, “Türk Kapısı” yahut “Turan Kapısı” gibi isimler ile anılan bu kapı, Nahçıvan halkı arasında ise “Ümit Kapısı” olarak adlandırılıyor. Nahçıvan Kapısı Türk jeopolitiğinin doğu-batı eksenindeki önemli çıkış noktalarından birisidir.

Zira Kars-Nahçıvan hattı Orta Asya’dan yani Doğu Türkistan’dan Doğu Avrupa’ya kadar uzanan doğu-batı eksenli Türk hattının kırılma noktalarından biri olarak gözüküyor.

Tarihin derinliklerine inmeden bugünün olaylarını açıklamanın mümkün olmadığı kanısındayım. Yaklaşık bin yıl önce 1064’te Sultan Alparslan komutasında Türk-İslam Ordularının Ani Şehri’ni almasıyla Kars, Iğdır, Nahçıvan hattında güçlenmeye başlayan Türk-İslam hâkimiyeti, Selçuklu İmparatorluğu, Karakoyunlu-Akkoyunlu Devletleri ve Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi varlığının sona ermesine kadar devam etti.

Türk-Rus ve Fars mücadelesine sahne olan Güney Kafkasya, Rusya ve İran arasında 1828’de imzalanan Türkmençay Antlaşması’yla tamamen Çarlık Rusya’nın egemenliğinde kaldı.

1828-29, 1853-56 ve 1877-78 Türk-Rus Savaşlarının neticesinde Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu’da etkin bir konum elde eden Rusya, Iğdır ve Nahçıvan hattında yaklaşık 90 yıl, Kars ve çevresinde ise 40 yıl hâkimiyet kurmayı başardı.

1914 yılında başlayan Birinci Dünya Savaşı’nda karşıt bloklarda yer alan Osmanlı ve Rus İmparatorlukları yeniden karşı karşıya geldi.

Anadolu’nun Güney Kafkasya’ya açılan kapısını yeniden ele geçirmeye çalışan Enver Paşa; bizzat sahada yer alarak yönettiği  “Sarıkamış Harekâtı’nı” siyasi ve stratejik açıdan doğru bir harekât olarak planlamış olsa da zamanlama ve sonuçları itibariyle Türk Ordusu ve Türk Jeopolitiği açısından yıkımla sonuçlanmıştır.

Ancak Rusya’da yaşanan 1917 Bolşevik Devrimi, Rusya’da iç savaşın fitilini ateşledi. Bu nedenle; yeni Rus İdaresi tüm cephelerde savaşa son vererek barış çağrısında bulundu. 1918 yılında imzalan Brest-Litovsk Antlaşması ile Türk-Rus Savaşı sona erdi ve Türk Ordusu’nun Kafkasya yürüyüşü başladı.

25 Mayıs 1918’de bugünkü Azerbaycan şehirlerinden biri olan Gence’ye ulaşan Türk-İslam Ordusu 15 Eylül’de Bakü’ye girdi. Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nda diğer cephelerde aldığı ağır yenilgilerin ardından 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Erzurum’a kadar çekilmek zorunda kaldı.

Kafkasya ve Elviye-i Selase denilen Kars, Ardahan ve Batum’dan çekilen Türk birlikleri gerek Nahçıvan’da gerek Kars ve çevresinde Osmanlı İmparatorluğu’nun İstihbarat Teşkilatı olan Teşkilat-ı Mahsusa öncülüğünde yerel örgütler ve hükümetler kurmaya başladı.

Kuşçubaşı Eşref, Yakup Cemil gibi birçok ünlü silahşör ve görev adamını bünyesinde barındıran Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kars Misyonu’nun başında daha önce Balkan Savaşları’nda da görev yapmış Cihangirzade İbrahim Bey ve Fahrettin Erdoğan gibi isimler bulunmaktaydı.

Kars İslam Şuraları, Ardahan Kongreleri, Aras-Türk Hükumeti, Oltu İslam Şurası gibi yerel teşkilatlanmalar ile Türk-İslam ahalisini bilinçlendirerek, Anadolu içlerinden doğuya doğru uzanan Erzurum(Oltu)-Kars-Iğdır-Nahçıvan, kuzeyde de Ardahan ve Batum’a kadar uzanan bölgede “Türk Kapısı’nı” Ermeni terör örgütleri ve İngiliz işgaline karşı elde tutmaya çalışıyordu.

Ocak 1919’da kurulan Cenub-i Garbi Kafkas Hükumeti Nisan 1919’da İngiliz Kuvvetleri tarafından dağıtılarak hükumet üyeleri ve Hükumet Başkanı Cihangirzade İbrahim Bey tutuklanarak Batum’a ardından da Malta’ya gönderildi.

Anadolu’nun işgal edilmesinin ardından Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Mayıs 1919’da başlayan, Milli Mücadele sürecinde kurulan Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ilk kapsamlı harekâtlarından biri Kars ve çevresine yapıldı. Kazım Karabekir Paşa’nın “Şark Kapısı” dediği, Mustafa Kemal Paşa’nın ise “Türk Kapısı” olarak adlandırdığı Kars-Iğdır-Nahçıvan Kapısı Milli Mücadele’nin askeri kurmaylarının da öncelik verdiği bölgelerden biriydi.  Nitekim Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu; 1920 yılı sonbaharında Gümrü’ye kadar ilerlemiş ve neticesinde Ermeni Kuvvetlerine dikte ettirilen Gümrü Antlaşması’nın görüşmelerinde de Kars-Iğdır-Nahçıvan hattı konusunda taviz vermemiştir.

Kazım Karabekir Paşa, özellikle bugünkü Iğdır’ın Tuzluca ilçesinde bulunan Tuz kaynakları konusundaki Ermeni temsilcilerinin ısrarlı taleplerini dahi şiddetle reddetmiştir. Yine Türk ve Rus Hükümetleri arasında imzalanan Mart 1921’deki Moskova Antlaşması’nın görüşmelerinden önce Türk Heyeti’nde bulunan Yusuf Kemal Bey’in Mustafa Kemal Paşa’ya Ruslar Nahçıvan konusunda ısrar ederlerse ne yapalım?” demesi üzerine “Nahçıvan Türk Kapısıdır. Bu hususu nazar-ı itibara alarak elinizden geleni yapınız.” cevabını almıştı.

‘’Nahçıvan özerk yapısını muhafazası ve başka bir ülkeye verilmemesi koşuluyla Azerbaycan’a devredilmiştir.’’

Ancak günümüzde Türkiye, Nahçıvan ve Azerbaycan’ı birbirine bağlayacak bir kara koridoru bulunmamaktadır. Zira Nahçıvan’ın kara bağlantısını kesen “Zengizur Koridoru” 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ermenistan’ın denetimine girmiş, bugün hala bu statüsünü muhafaza etmektedir.

2020 sonbaharında Azerbaycan ve Ermenistan arasında başlayan Karabağ Savaşı, Azerbaycan’ın işgal edilen topraklarının büyük bir kısmını geri almasıyla neticelendi.

10 Aralık 2020’de Karabağ Savaşı’nın Zafer Yürüyüşü’nde Türk Ordusu’nun Bakü’de yürümesi, Romantik Türk Milliyetçiliği açısından tarif edilemez bir gurur kaynağıdır.  Karabağ Savaş’ı esnasında Türk SİHA’larının kullanılmış olması da Milli Silah Teknolojisi’nin büyük bir başarısıdır.

“Türk Koridoru”nun belli bir kısmı bugün Ermenistan’ın Rusya garantörlüğündeki topraklarından geçirilmesi düşünülüyor. Rusya-Türkiye ve Azerbaycan’ın çıkarlarına uygun,  hatta Çin’in ‘’Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin’’ yani Modern İpek Yolu’nun bir parçası olarak hayata geçirilmesi anlamına geliyor. Kısaca “Bir Kuşak Bir Yol” projesi Çin’in siyasi, sosyal ekonomik vd. her açıdan dünyaya açılması anlamına gelmektedir.

“Türk Koridoru” dediğimiz hat, 2000’li yıllarda hayatımızda yer almaya başlayan; “Global Dünya”, “Teknoloji Çağı” gibi kavramlarla ifade edilen Yeni Çağ’daki Teknoloji İmparatorluklarının mücadele alanına giren bir bölge konumundadır. Kuzey Atlantik Paktı’na yani NATO’ya alternatif Şanghay İşbirliği Örgütü’nün attığı bir adım olarak gözükmektedir.

Bu koridor Türk Jeopolitiği’ne nasıl ve ne kadar hizmet edebilir?

Bu konu da başka bir yazının konusu olabilir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER