Ali Parim: Hocam öncelikle şunu sorayım; Iğdır Üniversitesinin yanı sıra Serhat Kalkınma Ajansı (SERKA), Iğdır Valiliği ve Tuzluca Kaymakamlığı gibi projenin çeşitli paydaşlarının olduğunu görüyoruz. Iğdır Üniversitesi, bu projenin tam olarak neresinde?
İbrahim Demirtaş: Projenin yürütücüsü Iğdır Üniversitesi. Proje fikrinin temelleri, Iğdır Üniversitesinin 2017 yılında Iğdır ili Tuzluca ilçesinde düzenlediği I. Uluslararası Tuz Terapi Çalıştayında atıldı. Daha sonra Bakanlıklardan Tuz mağarasında kaya tuz çıkarıldıktan sonra oluşan boşlukların kullanım izinleri alındı. SERKA, projeye maddi destek veriyor. Projenin yüzde 75’ini SERKA karşılıyor. Yüzde 25’ini ise Iğdır Üniversitesi, Iğdır Valiliği ve Tuzluca Kaymakamlığı karşılıyor. Tuz mağarasının dışında yapılan çalışmaları ise Iğdır Valiliği İl Özel İdaresi yürütüyor. Proje çalışmalarını Iğdır Valimiz ve Belediye Başkan Vekilimiz Sayın Hüseyin Engin Sarıibrahim, Tuzluca Kaymakamımız Sayın Salih Çiğdem ve SERKA Genel Sekreterimiz Sayın İbrahim Taşdemir de yakından takip ediyorlar ve sağ olsunlar her türlü desteği sağlıyorlar.
Ali Parim: Projenin ilk aşaması ne zaman tamamlanacak?
İbrahim Demirtaş: Birinci etap tamamlanmak üzere. Son aşamaya gelindi. Birinci etapta 8 tane terapi odası var. Aynı zamanda elektrik, su, kafeterya ve lavabolar birinci etapta yapıldı. Bir de tamamen maden ocağı kısmıyla olan bağlantılar kapatıldı. Tabi acil çıkış kapıları bırakıldı. Acil durumlar ve eşya taşımak için tamamen izole edilmedi. Tuz mağarasının içerisinde 17 dönümlük alan terapi kısmına ayrıldığı için orası izole hale gelmiş oldu birinci etapta.
Ali Parim: İkinci etap için de geçtiğimiz günlerde SERKA ile sözleşmenin imzalandığı basına yansıdı. İkinci etapta neler yapılacak?
İbrahim Demirtaş: Evet, ikinci etap şu anda yeni desteklendi. Burada da konferans salonları olacak, toplu terapi merkezleri olacak. Aynı zamanda çocukların oyun oynayacakları alanlar olacak. Bunlar gibi birçok farklı aktivitelerin yapılabileceği yerler olacak.
Ali Parim: Peki son aşama?
İbrahim Demirtaş: Son aşama olarak düşünülen üçüncü etapta ise kristal odalar var. Kristal odaların terapi merkezine katılması için tefrişat yapılacak. Bu şekilde Nahçıvan’da, Romanya’da ve Polonya’da ziyaret ettiğimiz projelere benzer ama aynı zamanda daha farklı aktiviteleri içeren Türkiye’de de ilk olabilecek bir tuz terapi merkezi haline dönüştürülmüş olacak.
MART AYINDAN SONRA ZİYARETÇİLERE AÇILACAK
Ali Parim: Tuz Terapi Uygulama ve Araştırma Merkezi tam anlamıyla ne zaman hayata geçecek? Kesin bir tarih var mı?
İbrahim Demirtaş: Projenin birinci etabı mart ayından sonra faaliyete geçecek. Ziyaretçi kabul edilebilecek. Şu anda çalışma tamamlanıyor. Sonrasında ikinci etap çalışması başlayacak ama bu, birinci etaba engel değil. Giriş kapıları farklı. Birbirinden izole yerler.
İkinci etap da normalde 24 aylık bir proje. Ama tahmin ediyorum birinci etapta olduğu gibi ikinci etap da kısa sürede bitecek. Yani birinci etap 24 aylık bir projeydi ama 16’ıncı ayında bitirmiş olacak. İkinci etap da tahmin ediyorum ki 2021 yılının sonunda bitmiş olacak. İkinci etap bittiğinde 17 dönümlük alanın tamamı sosyal aktiviteler ve turizm açısından kullanılıyor olacak.
Üçüncü etap daha sonra projelendirilip çalışmalara başlanacak. Çünkü o farklı alanları içeriyor. O alanlar şu anda kapalı durumda. Oralara yeni geçit yolları, gezi alanları yapılacak. Ama terapiye yönelik kısımlar birinci ve ikinci etapta tamamlanmış olacak.
“7-8 SAAT TERAPİ MERKEZİNDE KALAN BİR KİŞİ, 3-4 AY İLAÇ KULLANIMINA İHTİYAÇ DUYMUYOR”
Ali Parim: Biraz önce projenin Türkiye’de bir ilk olduğunu dile getirdiniz. Tuz terapi merkezinin hem Iğdır hem de Türkiye için nasıl bir önemi var? Biraz detaylandırabilir misiniz?
İbrahim Demirtaş: Nahçıvan’da 10 yıldır hizmet veren tuz terapi merkezi var ve Türkiye’den de olmak üzere birçok farkı ülkeden yılda 10 binin üzerinde hasta kabul ediyorlar terapi için. Ciddi bir ekonomik getirisi olduğu gibi, astım ve alerjik hastalıklarda ilaç kullanımını azaltacak ve turizme de önemli bir katkı sağlayacaktır.
Proje ekibi olarak bizler Türkiye’de de benzer bir şey yapmak için Nahçıvan’daki merkezi birçok kez ziyaret ettik. Her seferde farklı açılardan inceledik. Yine Romanya ve Polonya gibi Avrupa ülkelerindeki benzer mekanları da ziyaret ettik. Şimdi bu projenin Türkiye’de ilk olması nedeniyle çok ciddi bir etkisinin olabileceğini düşünüyorum.
Çünkü Iğdır ilimizde maalesef astım, bronşit ve KOAH gibi hastalıklar oldukça yüksek oranda. Bunun bir sebebi mikroklima iklime sahip anca ancak Iğdır’ın etrafı dağlarla çevrili olduğu için il merkezinin özellikle hava sirkülasyonu yok.
Hatta Iğdır Üniversitesi bu sorunun çözümü konusunda kapsamlı bir çalışma da sürdürülmektedir. Sağlık haritası çıkarıldı, bu sene basıldı. Orada da belirtildiği gibi bu tür hastalıklar ciddi oranda var. Bu terapi yöntemi tamamen tedavi ediyor diyemeyiz ama ciddi manada faydası oluyor. Sentetik kimyasal ilaç kullanımını oldukça azaltıyor. Bu konuda önemli deneyimlerimiz var. 7-8 saat tuz terapi merkezinde kalan bir kişi 3-4 ay ilaç kullanmadan hayatını idame ettirebiliyor. Ancak üniversite olarak bizim amacımız, GETAT kapsamına alınabilmesi için bilimsel çalışmalar yapmak ve bilimsel veriler ortaya koymaktır.
“ORAYA GELENLER 2-3 SAATTE BİLE ÇOK CİDDİ ETKİSİNİ GÖREBİLECEKLER”
Bizim buna ilave yaptığımız terapilerle de çok çok ciddi etki alabildiğimiz sonuçlar da var. Dolayısıyla bir kompleks şeklinde düşünülmesi gerekiyor. Sadece havadaki negatif iyonlardan kaynaklı tuz terapi merkezi değil. Aynı zamanda farklı, modern teknolojiler kullanarak da tedavi etmeye yönelik terapi merkezi olacak. Dolayısıyla belki 2-3 saatte bile çok ciddi etkisini görebilecek, oraya gelenler. Bunu hissedecekler. Bir gelen kişi orada bir fayda sağlarsa oraya ikinci kez gelir ve etrafındakilerin gelmesini sağlar. Burası da öyle bir merkez olacak.
BURADAN TOPLANILAN VERİLER, USULARARASI BİLİMSEL MAKALE HALİNE DÖNÜŞTÜRÜLECEK
Bizim diğer ülkelerden bir farkımız da şu olacak; ekip olarak bunun için özellikle çalışıyoruz. Burada uluslararası bilimsel makale haline dönüştürerek verileri uluslararası camia ile paylaşmayı amaçlıyoruz. Çünkü haklı olarak hekimlerin her zaman baktıkları şey şudur; kanıta dayalı bir tedavi yöntemi uygulanabiliyor mu? Yani bunun nasıl bir etki yaptığı, kimlerin hangi aralıkla, nasıl oradan fayda göreceği gibi konuları bütün teferruatıyla çalışmak gerekiyor ve uluslararası kabul görmüş dergilerde yayımlamak gerekiyor.
Bizim de buradaki amacımız o. Yani sadece tuz mağarasını insanlara gezdirmek için değil. Asıl burada bulunan insanlarda tedavi yöntem ve mekanizmasının nasıl işlediğini ispatlamak, bilimsel olarak ortaya koymak adına biz bu çalışmayı yapıyoruz.
“BU PROJE 10 YILLIK BİLİMSEL ÇALIŞMANIN ÜRÜNÜ”
Yaklaşık 10 yıldır biz tuz terapisi ile ilgili çalışmaları yapıyoruz. Fakat somut örneğini maalesef Türkiye’de gerçekleştirememiştik. İlk defa Iğdır’da gerçekleştirmiş olacağız. Bu proje için 10 yıllık bir bilimsel çalışmanın somut ürünü diyebiliriz.
“SON ZAMANLARDA GELENEKSEL VE TAMAMLAYICI TIP TEDAVİSİ YAYGINLAŞMAYA BAŞLADI”
Ali Parim: ‘Tuz Terapi Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin, birçok hastalık için şifa kaynağı olmasının yanı sıra hem Iğdır’ın turizm potansiyeline ciddi katkılar sunacağını hem de uluslararası literatüre önemli veriler sağlayan bir bilim merkezi olacağını anlıyoruz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şeyler var mı?
İbrahim Demirtaş: Malum gün geçtikçe farklı hastalıklar ortaya çıktı ve ciddi bir ekonomik gider haline dönüştü. Bu Türkiye’de de son zamanlarda ön plana çıkarılan geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GETAT) tedavisi, yaygınlaşmaya başladı. Hekimlerimiz bu konuda eğitimlerini alıyorlar. Şu anda 2 binin üzerinde hekim, Türkiye’de bu eğitimi aldı. Dolayısıyla bu modern TIP’ın alternatifi değil ama geleneksel ve tamamlayıcı tıp dediğimiz yöntem bizim için çok önemli. Sağlık sektörünü rahatlatabilecek, sağlık giderlerini azaltabilecek ve insanların bazı alanlarda ciddi kimyasal kullanmadan tedavi edilebilecek bir yöntem olduğu için ülkemizdeki bu çalışmaları ben çok önemsiyorum ve bunların çok ciddi katkısı olacaktır diye düşünüyorum.
Eskiden beri rahatsızlandığımızda uyguladığımız geleneksel yöntemler vardır. Mesela, bu metotlar günümüzde hala kullanılıyor ve ciddi faydaları da görülüyor. Dolayısıyla bir antibiyotik kullanmak, yan etkileri olabilecek bir kimyasal kullanmak belki düşünmemiz gereken son seçenek olmalı. O seçeneğe başvurmadan önce uygulayabileceğimiz geleneksel bir tedavi yöntemi varsa bunların çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü yan etkisi daha sınırlıdır. Tabi bunun için de bütün alternatiflerin çalışılması gerekiyor. Üzerinde ciddi bilimsel çalışmalar yapıldıktan sonra uygulanması gerekiyor. Bizim de şu anda tuz terapisi ile ilgili yaptığımız şey budur.
“DIŞARIDAN DA TEDAVİ AMAÇLI İNSANLARIN GELEBİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM”
Umarım halkımız bundan istifade eder. Sadece Iğdırlılara değil Türkiye ve yurtdışındaki insanlara da katkı sunar. Iğdır bildiğiniz gibi üç ülkeye sınırı olan bir şehir. Bunun için dışarıdan da tedavi amaçlı insanların gelebileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu şekilde sağlık turizmine de katkı sağlanacaktır diye ümit ediyorum.