Aynı yer kürede aynı gökyüzüne denk gelemedik bir türlü
Baktım da söylüyorum
Dili olsa da konuşsa sandalyeler
Kanepeler de buna yalancı şahitti hani
Ne yalan söyleyeyim
Aynalar birer tanık gibi dururken
***
Ayna hep görevinin başındaydı
Bıkmadan usanmadan
Ne zaman baksam
Gökyüzüne hasret bir gözün yansıması pencere
Kaç karakter değiştirdim
Kaç mevsim gördüm Kars’ta
Divan durmuş
Odam yalnız krizantem rengi
Düşten düşe koşuyor
Gövdem büzüşüyor
Bir Pisagor üçlüsüne sığınıyorum
Bir kendime bir de seneye de giyeceğim bedenlere sığamıyordum
***
Sokaktaki kargaların sesi bastırıyor iç sesimi
Kumaşla astar arasına konulan bir tela oluyorum
Dik durmaktan öte dik kalmak gerekiyordu çünkü
Omuzlarımda kayboluşunun izi soğuğun
Boyun kadar önemliydi omuzların yönü
Üşürsen omuzlarını indir aşağıya doğru
Bir ele ihtiyacın kalmıyor bak gör
Bir el sana gelene kadar kaç rüzgârın dansına şahit oluyor
Yüzüm kurumuşluğun sahnesi
Ayna sen biliyor musun ayazı
***
Bilir misin Kalliope’yi güzel sesliymiş
Ya kaynamaya hazırlanan suyun sesini
İlham kim peri kim
Çağırın Kleio’yu gelsin de ün görsün
Euterpe ilham alsın
Bu kulak verişlerimden
***
Cama tutunan bir kar tanesi düşün
Gözlerini dikmiş yaşama
Penceremde bakıştığımız
Nasıl da sekiz köşe kristal
Nasıl çapkın ve erimeye hevesli
Of Erato of
Sevişmek içten değil de
Ya ardından karanlık eserse rüzgâr
Kaç tel gerekir bir antik çalgının icadına
Lilith aşkına
***
Kars demişken
Dur bekle çay koyuyorum kendime
Kıtlama içmiyorsun biliyorum
Çay döküyorum sana da bekle
Melpomene ile demlenmiş
Radyoda Sabri söylüyor
“Ağarmaynan ay saçlarım amandı”
Bak bak “Goca Gartal” süzülüyor gözlerinde yaşamın
“Kürt’ün kızı çayda gezer”
Göz kapaklarımda ağırdır bar
Burnumda yazdan kalma dondurma kokusu
Eskidi garaj
***
Döşümü şişirip baktım
Gözlerine aynanın
Bir de gökyüzünün
Hani hiç denk gelmediğimiz
Gözlerimizin çipilliği soğuktandı
Sıcak için bir dua yoktu
Yahut gazeteler yazmamıştı henüz
Yanılıyorsun Polymnia
“Yaylasından inmişler üç kız bir ana”
***
Aynı gökyüzünde aynı görüntüye denk gelemedik bir türlü
Maarif takvimde günün yemeğine bakıyorum
Takvimler uyuşmuşluğu soğuğun
Kürt yarması yağıyor
Günün bilmem kaçıncı OBEB’ini OKEK’ini hesap ediyorum
Günlerden asal sayı
Kaça bölüneyim ben
“Sen sevdiğini sevirsen”
Ne kadar da uzaksın tırnak içlerime
***
Adını bilmiyordum Terpsikhore “adına kurban”
Ama zevkine vardım dans etmenin karda
“Karda yalın ayak yürümek çocuk harcıydı” demiştim
Arkasındayım dediklerimin
Omuzlarımın da
Karı seyrediyorum aynadan fırsat buldukça
Ah gökyüzü
Çatlaklarını bu çipil gözler nasıl sıvasın
Yanağımdaki kırmızılık umuttur
“Hele yekeliğine bak”
***
Sobadan tavana yansıyan ışıklara geliyor sıra
Ayna uyumuyor yine
Sahne bizde
Bir kuş uçuruyorum öylesine kaygısız
Öylesine aydınlık soba
Zevkten çıldırıyor yansımalar
Öylesine neşeli gölge
Thalia’nın maskesi düşüyor
Haşarı
***
Evrensel bir mevsimin kavgasını veriyordum
Kaç üzerlik yaktım yüreğimde
Cennet gibiymiş Urania
Ah gökyüzü
Göğün yüzü
Soyun artık
Soyun da al omzundan bu yükü
Aynaları haksız çıkar
Ses ver yüreğime
Ve penceremden akıp giden düşün canlı kalma isteğine