Hani derler ya “El elin eşeğini türkü söyleyerek ararmış.”
Bizim yöneticilerimiz de vatandaşın sorunlarına birazcık böyle yaklaşıyorlar.
Çok kötü bir hasletimiz var; felaket gelmeden tedbir almayız.
Felaket geldiğinde her türlü tedbiri konuşuruz, felaket geçtikten sonra hepsini unuturuz.
Nitekim daha iki hafta önce ülkenin ormanlarının yaklaşık yüzde yirmisi yandı, sel felaketi yüzlerce can aldı, ocaklar söndü.
Biz ne yaptık?
“Yeterli uçağımız olsaydı yangına daha erken müdahale ederdik, dere kenarına ev yapılmasaydı insanlar ölmezdi” diye konuştuk, bitti.
Bu hafta ise her ikisi de gündemden düştü. Afganistan’ı konuşuyoruz.
Oysa TBMM iklim araştırma komisyonu tarafından hazırlanan rapora göre, aşırı hava olaylarının Türkiye‘nin normali haline geleceği ve yakın gelecekte yangın, sel ve şiddetli fırtınanın daha sık yaşanabileceği açıklandı.
Demek ki, tehlike geçmiş değil, daha yeni başlıyor. Vatandaşın can ve mal güvenliği tehdit altında. Ayrıca bunların ağır ekonomik bedelleri de olacak.
Bu nedenle, başta yerel yönetimler olmak üzere, yasaları gözden geçirmenin, her türlü teşkilatlanmada devrim niteliğinde yapısal reformlar yapmanın tam zamanıdır.
Şehir imar planları iklim değişikliği dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli, planlarda tadilat yapma belediye meclislerinin insafına bırakılmamalı, kontrol mekanizmaları geliştirilmeli.
Hem alt yapımızı, hem müdahale gücümüzü, hem de telafi süreçlerini yeniden gözden geçirmeli, ihtiyaçlara göre modernize etmeliyiz.
Marmara depreminde sanayimiz çok büyük zarar görmüş, ekonomimiz için ciddi bir darbe olmuştu.
Muhtemel felaketlerde Küçük ve Organize sanayi bölgelerinin görebileceği zararlar bugünden tespit edilmeli ve bertaraf edilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır.
Sanayi bölgelerindeki fabrika ve işletmelere devlet destekli sigorta uygulaması başlatılmalı.
Sel ve yangın tehdidi altındaki köyler ve mahaller tespit edilmeli.
Tehdit derecesine göre tahliye başta olmak üzere her türlü tedbir alınmalı.
Bunlar dururken, yaşadığımız büyük yangın ve sel travmasından sonra bizim başka bir konuyu önceliğimize almamız ayıptır, günahtır.