İkinci Karabağ savaşında Azerbaycan’ın mutlak zaferi sadece Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kurtarmasıyla sonuçlanmadı, bölgede ciddi bir değişimin de başlangıcı oluyor.
Sürecin iyi yönetilmesi halinde bu değişimden en çok kazançlı çıkacak olanın Ermenistan olacağı bir gerçek.
Şüphesiz iki ülke arasındaki normalleşme çok kolay olmayacaktır. Kalıcı barış ve istikrarın sağlanmasının önünde aşılması gereken engeller varlığını koruyor.
Yakın tarihte yaşananlar ile dayattıkları yanlış politikalarla Ermenistan’a çok ağır bedeller ödeten diasporanın varlığı önemli iki sorundur.
2009 yılında da benzer girişimler olmuş, karşılıklı protokoller imzalanmıştı. Fakat o dönemde Türkiye’nin iç kamuoyundan haklı olarak yükselen sesler ile Azerbaycan’ın itirazı süreci tıkamıştı.
Ermenistan’ın görüşmelere İkinci Karabağ savaşından dersler çıkararak başlaması gerekir.
Bunlar; kibrinin esiri olarak Azerbaycan’ın gücünü ölçme yanılgısı ve sabrını ihmal etmesidir. Ayrıca Karabağ’ı işgal etmesiyle maruz kaldığı ablukanın ülkesinde sosyal ve ekonomik yıkıma neden olduğunu da anlamalıdır.
Ermenistan, diasporanın dayattığı “Türkiye’ye soykırımı kabul ettirme” hayalinden vazgeçmeden normalleşmenin olmayacağının da farkına varmalıdır.
Savaşta aldığı ağır yenilgiye rağmen Ermenistan halkının Nikol Paşinyan’ı tekrar seçmeleri önemlidir. Halkın normalleşmeden yana olduğunun göstergesidir.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki görüşmeler, Azerbaycan’ın talep ve menfaatleri dikkate alınmadan yürütülemez.
Burada kritik eşik şudur;
Azerbaycan’ın Ermenistan’a Lâçin üzerinden Hankendi’ne erişim sağlamasının karşılığında Ermenistan’ın da Azerbaycan ve Nahçıvan Özerk Bölgesi arasında kara ve demiryolu bağlantısını gerçekleştirecek bir koridor (Zengezur Koridoru) sağlaması.
Görüşmelerin başlamasıyla derhal sınır kapılarının ve koridorların açılacağını, Büyükelçiliklerin atanacağını beklemeyelim.
Görüşmelerin Moskova’da yapılacak olması kafalarda soru işaretidir. Ermenistan’ın yeni bir saldırı ve sıcak çatışmaya girişip, girişmemesi de süreci kesintiye uğratabilir.
Bu nedenle Türkiye telafisi güç adımlar yerine, tedrici ve dikkatli kararlarla süreci yönetmelidir.