Yerkabuğundaki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar halinde yayılarak geçtikleri ortamları sarsma olayına deprem denir.
Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bölgelerde birçok deprem meydana gelmiş ve sonucunda da milyonlarca insanın ve yapının yok olmasına sebep olmuştur.
Bilindiği gibi yurdumuz da dünyanın en etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır. Ülkemizin hemen hemen her tarafı aktif faylarla doludur ve bu sebeple de deprem Türkiye’nin kaderi haline gelmiştir. Durum böyle olunca ülkemizin birçok yerinde depremlerin olması kaçınılmazdır.
Bazı depremler küçük ve hasarsız atlatılabiliyorken, bazı depremler ise çok büyük can ve mal kaybına sebep olabilmektedir. Ülkemizde meydana gelen depremler hangi türden ve ne şiddette olursa olsun toplum olarak bizim bu afete karşı tavrımız pek değişmemektedir.
Her depremde; bir müddet için sokağa dökülüp ağlaşıyoruz, uzaktaysak yazılı ve görsel basından kaygı ile takip ediyor üzülüyoruz, zaman geçtikçe birçok şeyi unutup hiçbir şey olmamış gibi normal hayatımıza geri dönüyoruz.
Yurdumuz etkin bir deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır ve bu kuşak üzerinde ortalama her on yılda bir yıkıcı deprem meydana gelmektedir.
Nitekim yakın zamanda 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetinde iki büyük deprem meydana geldi.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kentlerin nüfus artışı ve buna bağlı olarak yapılaşmanın hızlı, yoğun ve de kompleks halde gelişmesi gibi nedenlerle depremler büyük can ve mal kayıplarına sebep olmaktadır.
Marmara Bölgesinde ise durum; Kuzey Anadolu fayı etkisindedir. Kuzey Anadolu Fayının uzunluğu yaklaşık 1600 km dir. Bu fay; Bingöl Karlıova’dan başlar, Bolu’ya kadar gelir ve buradan itibaren kuzey ve güney olmak üzere iki kola ayrılır. Kuzey kol Adapazarı ve Kocaeli illerinden geçerek İzmit Körfezi’nden Marmara Denizi’nin içerisine girer.
1939 Erzincan depremiyle başlayan, 1999 Gölcük depremiyle son bulan ve Kuzey Anadolu Fay hattı üzerinde doğudan batıya doğru taşınan bir deprem zincirinden bahsedeceğim.
- 1939 da 7,9 büyüklüğündeki Erzincan Depremi,
- 1942 de 7,1 büyüklüğündeki Erbaa-Niksar (Tokat) Depremi,
- 1943 de 7,2 büyüklüğündeki Ladik (Samsun)- Tosya (Kastamonu) Depremi,
- 1944 de 7,2 büyüklüğündeki Gerede (Bolu) Depremi,
- 1957 de 7,1 büyüklüğündeki Gerede’nin batısı Abant (Bolu) Depremi,
- 1999 da ise 7,4 büyüklüğündeki 17 Ağustos’ta Gölcük (Kocaeli) Depremi,
- 1999 da 7,2 büyüklüğündeki 12 Kasım’da Düzce Depremi meydana gelmiştir.
Yukarıdaki depremlerin; tarih ve meydana geldiği yerden de anlaşılacağı üzere, Kuzey Anadolu fay hattının üzerinde meydana gelen depremlerin oluşturduğu stresin doğudan batıya doğru taşındığı görülmektedir.
Bu bilgilerden yola çıkarak; 1999 depremleri sonrası tüm Marmara Bölgesi ve dolayısıyla da İstanbul’un yeni bir deprem tehdidi altına girdiği anlaşılmaktadır. Birçok bilim insanının ortak kanaati olarak mega kentte en az 7.2 büyüklüğünde bir deprem beklenmektedir.
Tom Parsons adlı bir araştırmacı beklenen Büyük İstanbul depremin her an gerçekleşme koşuluyla, 1999’dan itibaren 30 yıl içerisinde olma olasılığının yüzde 60’tan fazla olduğunu ortaya koymuştur. Parsons bu çalışmasını Marmara Denizi’nin dibindeki fay sisteminin jeolojik özelliklerine, stres transferine, tarihi depremlere ve ihtimal hesaplana dayandırmıştır.
Devam edecek…