Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Yasin Ercilsin

3. Dünya Savaşı ve Türkiye

İnsanlık tarihinde dünya savaşı olarak kabul gören ve neredeyse büyük devletlerin hemen hepsinin katıldığı iki savaş vardır.

Birincisi 1914 ile 1918 yılları arasında devam eden I. Dünya Savaşı’dır ki sadece cephelerde on milyondan fazla asker ölümü yaşandığı hesaplanmaktadır. Aynı şekilde 1939 ile 1945 yılları arasında süren II. Dünya Savaşı’nda da sadece cephelerde 20 milyondan fazla askerin öldüğü bilinmektedir.

Savaşların doğurduğu açlık, salgın hastalıklar, sivillerin hedef alınması, kıyımlar, sürgünler vb. durumları da hesaba kattığımızda toplam ölümlerin I. Dünya Savaşı’nda 40 milyonu geçtiği, II. Dünya Savaşı’nda ise 80 milyonu aştığı kaydedilmektedir. Yeni bir dünya savaşında yani III. Dünya Savaşı’nda özellikle askeri teknolojinin neredeyse zirveye ulaştığı kimyasal ve nükleer silahların kullanılmaktan çekinilmediği bir dünyada tahminlerin ötesinde askeri ve sivil kayıpların olması muhtemel ki bugünlerde acı tablolara şahit olmaktayız.

Bölgesel savaşlar hız kazanırken en sarsıcı savaş Ortadoğu’da İsrail ve Filistin arasında yaşanıyor. 7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e karşı başlattığı sivilleri de vurarak devam eden savaş, saldırının şokunu üzerinden atan İsrail tarafından yine binlerce sivilin katledildiği büyük bir drama dönüştü! ABD ve Avrupa’nın sınırsız desteğini alan İsrail; hastaneleri, su depolarını vurmaya başladı ve hatta hiçbir yaralı Filistinliyi tedavi etmeyeceklerini ilan ederek savaş suçu işlediklerini kabul ettiler. Bütün aklı başında ülkeler ve insan hakları örgütleri bu orantısız gücü kınarken İsrail katliama devam ediyor.

İran, Rusya, Çin ve Türkiye Filistin’in topraklarının İsrail tarafından işgal edildiğini vurguluyor. ABD ve AB ülkeleri ise koşulsuz İsrail’e desteğini sürdürüyor. Ülkelerarası blokların nerdeyse kesinleştiği bu senaryoda akıllara şu soru geliyor…
III. Dünya Savaşı başladı mı?

Bunun cevabı kesinlikle “EVET”!

Aslında savaş hiç bitmedi!

Zira artık savaşın türleri ve modelleri farklılaştı. Ama hep devam etti. Sovyetler Birliği ve ABD arasında İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan “Soğuk Savaş” sürecindeki mücadele birçok farklı şekillerde devam etti. Enformasyon savaşları, psikolojik savaş, casusluk faaliyetleri vs. biçimlerde sürdürüldü ve sürdürülüyor.

Bugünün şartlarında hemen bütün ülkeler açık veya gizli birçok mücadelenin içindeler zaten! Özellikle Suriye, Irak gibi bazı bölgeler ise adeta savaş bataklığına dönüşmüş ve halen daha birçok örgüt büyük devletler tarafından finanse edilerek savaştırılıyor.

Özellikle 2000’li yılların başından itibaren “vekâlet savaşları” biçiminde nerdeyse her devletin bir veya birden fazla sahada vekili konumundaki örgütler savaşmaya devam ediyor.

Ancak Hamas-İsrail mücadelesi bu vekâlet savaşlarının ötesinde çok farklı olgu ve düşünceleri temsil ediyor. Geçtiğimiz Eylül ayında Hindistan’da düzenlenen G20 zirvesinde Hindistan’dan başlayarak Arap Yarımadası İsrail ve Kıbrıs üzerinden Avrupa’ya ulaşan bir ticaret hattı kurulacağı deklare edilmişti. ABD’nin istediği rota bu şekilde idi. Bu rota Çin’in Bir kuşak Bir yol projesinin alternatifi idi.

Nitekim ABD, Çin’den başlayarak Zengezur Koridoru ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya devam edecek olan bu projeyi ekonomik gücünü sarsacak bir hamle olarak görüyor. Asya, Ortadoğu ve hatta Afrika’da kuzey-güney, doğu-batı şeklindeki irili ufaklı hatlarla birbirine bağlanan “Bir Kuşak Bir yol” projesi Çin’in dünya süper gücü olması anlamına geliyor ki Rusya, İran ve Türkiye’de çıkarları ölçüsünde bu projeden yana!

Neticede meydana gelen savaşların dünya konjonktüründe “genel” ve “özel” sebepleri var. Örneğin: Çin ticaret rotası üzerindeki Filistin ile işbirliği içinde ve Çin bağımsız Filistin devletini destekliyor. Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise geçtiğimiz Haziran ayında Çin’i ziyaret etmiş ve “soykırıma” uğrayan Müslüman Uygur Türkleri hakkında “Bir insan hakları meselesi değil. Aşırıcılığı ortadan kaldırmayı, terörizme ve ayrılıkçılığa karşı çıkmayı amaçlıyor.” şeklinde konuşmuştu. (Bu da ayrı bir tartışma konusu) Tabi ki Filistin meselesinin bir de İran boyutu var! Kafkasya’da Azerbaycan ve İsrail işbirliğini kendisi için tehlike görüyor bu nedenle de Irak ve Suriye’de takip ettiği mezhepçi politikanın aksine “Sünni” bir yapılanma olan Hamas’ı finanse ediyor.

Yukarıdaki örnekten anlaşılacağı gibi dünya siyasetini belirleyen denklemler bir taraftan işlemeye devam ederken diğer taraftan bizim zihnimize iletişim araçları ile yerleştirilen üretilmiş, makyajlanmış algılar yerleştiriliyor. Hangi ülke vatandaşları için neyi nasıl uygun görüyorsa toplumun zihnini ona göre biçimlendiriliyor. İdeolojilerin, kimliklerin savaşı hep devam ediyor, edecek!

Türkiye’nin LOZAN ANLAŞMASI ile yüz yıldır süren saadet ve barışı dönem dönem yaralar alsa da hep devam etti. Cumhuriyetin 100. yılını idrak ettiğimiz şu günlerde bize düşen özellikle toplum nezdinde “ayrıştırıcı dil kullanmamak”, “hamaset” değil “bilgi” üretmek.

Hayatı savaş meydanlarında geçmiş Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesi ile “Eğer vatan savunması için şart değilse her savaş bir cinayettir”.

Emperyalist saldırıların karşısında dik durmak, önce kendi vatandaşını korumak gerekir! Yine hayatı savaş meydanlarında geçmiş Milli Şef İsmet İnönü’nün II. Dünya Savaşı’nda bizi ekmeksiz bıraktın diyen çocuklara “Sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım” demiştir.

Bugünden yarına Türkiye’yi savaş dışında tutacak, geleceğe taşıyacak olan “DİPLOMASİ” ve “BARIŞ” dilidir…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir