Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Yasin Ercilsin

Gece Yarısı Ekspresi’nden Atatürk filmine Batı’nın tasarladığı “Türk imajı”

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yıl dönümü birçok açıdan tarihe geçecek olumlu/olumsuz olaylar silsilesine sahne olurken, en dikkat çekici olaylardan biri de birkaç ay içinde yaşandı.

Bir dijital medya platformunda 29 Ekim’de vizyona girmesi gereken Atatürk dizisi, Ermeni Diasporası’nın yoğun propagandası sonrasında platformdan çıkarıldı.

Özellikle Amerika merkezli ANCA (Amerika Ermeni Ulusal Komitesi), sosyal medya platformları üzerinde dizi aleyhine yoğun karalama kampanyası yürüttü.

Ancak bu yeni bir şey değildi. Atatürk ya da Osmanlı fark etmez Türk veya Türkiye’nin lehine olacak hiçbir olumlu çalışmaya Batı müsaade etmez sadece mecbur kalırdı!

Birçok gazeteci, aydın yahut sosyal medya kullanıcısı iyimser davrandı. İlk etapta Batı’nın sözde “demokratik” ve “özgür” ruhuna inanan insanlarımız birçok mecradan garanti aldıklarını, Atatürk dizisinin Ermeni lobisine rağmen yayınlanacağını ve tüm Dünya’da prestijli bir platformda rahatlıkla izleneceğini düşünüyorlardı ki olmadı!

Tıpkı Arabistan’daki Süper Kupa maçında Atatürk’e ait sözlere müsaade edilmediği gibi!

Ancak Atatürk dizinin yapımcısı Saner Ayar mücadelesinden vazgeçmedi.

Diziyi filme çevirdi. Türkiye’de milyonlarca izlendi. Sıra filmin yurt dışı galasına gelmişti ki ABD’nin Los Angeles kentinde dizi ekibi büyük bir saldırıya uğradı.

600-700 kişilik bir grup tarafından linç edilmek istendi. Yapımcı verdiği demeçte “Bizi dışarı çıkardılar, devam edin dediler. 600-700 kişinin içinde kaldık. Sırtıma, boynuma sopalarla vurdular. Yere düşsek ölebilirdik. Konsolos yardımcımıza vurdular” dedi.

Evet, Amerika’da Türk Konsolos yardımcısı darbe almış film ekibinin de linç edilmeye çalışılmıştı. İşte Batı’nın özgür demokrasisi!

Her şeye müdahil olan her platformda yer alan “sözde” aydınlarımız dahi iki kelime söylemediler. Ya tam tersi olsaydı (ki asla olmasını istemem) o zaman yaygarayı görürdük!

Ancak biraz tarihi hatırlayan veya okuyanlar için bu tarz olaylar sürpriz değildi ve ilk defada olmuyordu.

Batı’nın anti-Türk zihniyeti hiçbir zaman yok olmadı, sadece strateji değiştirdi. Haçlı Seferleri’nin yerini daha değişik organizasyonlar aldı.

Nitekim yakın tarihimizin bu konudaki en “garabet” örneği 1978 yapımı “Geceyarısı Ekspresi” filmiydi.

Filmin hikayesi “sözde” gerçek bir hayat hikayesine dayanıyordu. Film, (William) Billy Hayes adlı bir Amerikalı turistin Türkiye’den yasadışı maddelerin yapımında kullanılan “haşhaş” ile kaçarken yakalanması ve hapse atılmasını anlatıyordu.

Tam anlamıyla “iğrenç” bir Türk imajı çiziyordu. Filmin kahramanı Billy Hayes’e işkence yapılıyor, hatta eşcinsel gardiyanlar tarafından cinsel istismara uğruyordu.

Peki gerçekte ne olmuştu?

Bir Amerikalının haşhaş ile yakalanması ve hapis cezası alması neden büyük bir organizasyon ile çarpıtılmıştı.

Filmin yayınladığı 1978 yılına kadar geçen süre içindeki olaylara bakmak bunu açıklamak için yeterli olacaktır!

Amerika’nın Türkiye’de haşhaş üretimini yasaklamaya çalıştığı, hatta Amerikalı bir senatörün Türkiye’deki Haşhaş tarlalarını bombalamayı önerdiği bir süreçti.

Bu süreçte ABD 6. Filosu protesto edilmiş, Amerikan karşıtı gösteriler had safhaya ulaşmış, Amerika’nın haşhaş yasağını bir türlü kabul ettiremediği Süleyman Demirel Hükümeti muhtıra ile düşürülmüştü.

İsrail Büyükelçisi kaçırılarak öldürülmüş, antiemperyalist ideolojinin mücadeleci liderinden Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilmişti.

Hatta ambargo uygulanan Türkiye Kıbrıs’a girmişti. Bu olayların hepsi anti-Türk imajının oluşturulması için yeterliydi.

Zira (William) Billy Hayes cezaevinde herhangi bir işkence veya istismara uğramadığını açıklamıştı!

Ancak filmde olduğu gibi başka bir hapishaneye transfer olurken değil İmralı Adası’ndaki hapishaneden kayıkla kaçarak firar etmişti.

Film Türkiye’de değil Malta’da çekilmiş, oyuncular Türk değil Ermeni ve Rumlardı. Filmin dış çekimleri İstanbul’da gizlice kaydedilmişti.

Yani film baştan aşağı fiyasko idi. “Kahraman” Heyes Amerika’da önce kitap yazmış/yazdırılmış kitapta birçok olay çarpıtılmış, ardından filmde daha da abartılarak bütün dünyanın zihnine Amerikan sinemasının algı gücü ile iğrenç, gaddar bir “Türk İmajı” kazınmıştı.

Bu “çarpık” film en iyi özgün müzik ve en iyi uyarlama senaryo ödülü almıştı. Evet, gereken amaç hasıl olmuş, senaryo da ödüllendirilmişti!

2004’te Senarist Oliver Stone “özür diledi” ancak bu 26 yıl sonra gelen bir özürdü ve artık kimsenin umurunda değildi!

Ebulfez Elçi Bey’in sıkça tekrarladığı “Sen Türk olduğunu unutsan da düşman unutmaz” sözleri her şeyin özeti gibi…

Nitekim Atatürk filminin yapımcısı Saner Ayar, filmin önüne geçmemesi için saldırıyı duyurmadıklarını belirterek şunları kaydediyor; “Yine söylüyorum, Atatürk’le ve Türklerle dünyanın savaşı bitmemiş”…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir