İstismar vakalarında benzerlik tespit ettiğini belirten Doç. Dr. Sait Yıldırım, istismarcı bireylerin eylemlerini tasarlayarak ve süreklilik arzusu ile gerçekleştirdiklerini ifade etti. Epstein vakasında istismar eylemleri için büyük bir şebekenin kurulmuş olduğunu kaydeden Yıldırım, uzun yıllar süren sapkınlık eylemlerinin de bu benzerlik oluşturduğuna dikkat çekti.
500 VAKAYI EPSTEİN EYLEMLERİYLE KARŞILAŞTIRDI
Doç. Dr. Yıldırım, Türkiye’de 2008-2018 yılları arasında incelemeye aldığı 500 istismar vakasını, ABD’de kız çocuklarına yönelik cinsel istismar, pedofili ve fuhuş ağı oluşturmak suçlamasıyla yargılanırken hapishanede ölü bulunan Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein’in eylemleriyle karşılaştırdı.
Yıldırım, istismar vakalarında failin cinsiyet ayrımı yapmadığını, Epstein’in tercih ettiği çocuklar arasında erkeklerin bulunduğunu, istismarın bir anlık heves veya arzularına yenik düşerek değil, tasarlayarak gerçekleştirildiğine dikkat çekti.
Epstein’in güçlü iletişim becerisi olduğunu kaydeden Yıldırım, kurbanlarını tanımaya çalıştığını ve her birisini kendi istekleri doğrultusunda kullanma sürecine hazırladığını bildirdi. İstismarcı bireyde istismar etme duygusunun süreklilik arzettiğini, hapisten çıkan birçok suçlunun ne kadar ceza yatmış olursa olsun tahliye sonrası tekrar aynı suçu işlediğini kaydeden Yıldırım, Epstein’in de eylemleri yıllarca sürdüğünü ve tekrar etme özelliği gösterdiğini söyledi.
İSTİSMAR EYLEMİ HASTALIKLI BİR SUÇTUR
İstismar eylemlerinin çocuklarda cinsiyet farkı olmadan, süreklilik arz eden, tasarı içeren ve iletişimi güçlü zeki sapkınlardan oluşan hastalıklı bir suç olduğunu ifade eden Yıldırım, şunları söyledi:
“Bireyin mevcut davranışlarının temelinde çocukluğun etkisi ile olduğu için eylemin hastalıklı bir boyutu vardır. Ancak aynı şartlarda olan diğer bireyler istismar eylemi girişiminde bulunmadığı göz önüne alındığında irade faktörü devreye girer ve istismarın suç boyutu ortaya çıkar. Bu hadiselerin çözümlenmesi için faillerin rehabilite edilmesi gerekiyor. Ancak hapishanelerde sadece ceza çekmesi, ceza bittikten sonra failin aynı eylemi tekrarlama olasılığını ortaya çıkarmaktadır. Buna karşı ceza çekmemesi ise bir yaptırım olmayacağı için riskli görülmektedir. O zaman istismarcı birey hem cezasını çekmeli hem de bu ceza sürecinde rehabilite edilmelidir. Fail için, empati kurma, çocukluk travmalarını tedavi etme ve cinsel güdülerini kontrol etme üzerine iyileştirmeler yapılmalıdır. Hapisten çıktıktan sonra da takibi mümkün olmalıdır. Çünkü birçok vakada görüldüğü gibi fail kendini rahat ve güvende hissetmediği durumlarda istismar eylemine girişememektedir.”
MEDYADA YAPILAN PAYLAŞIMLARA DİKKAT EDİLMELİDİR
Çocukların bu tarz kriz durumlarda çekilmiş fotoğraf ve videolarının sosyal medya mecralarında paylaşılmasının riskli olduğuna dikkat çeken Yıldırım, “Bu durumu her platformda tekrar tekrar söylemekte beis görmüyorum. Kısaca olumsuz etkisine şöyle bakalım. Benzer bir mağduriyet yaşamış olan bir çocuğun yaşadığı travmayı başka birine anlatmasının önünü kesmiş olabiliriz. Çocuğun zihninde ‘Eğer ben de söylersem herkes öğrenecek ve TV’de her yerde resimlerim paylaşılacak.’ Düşüncesine girerek kimse ile paylaşamayacaktır. Ve istismar eylemlerinin en kötü yönü o eylemlerin sürekliliğidir. Bu şekilde tutumlarımız istismar eylemlerinin sürekliliğine yol açabilir. İkinci önemli husus ise daha önce bu tür davranışa maruz kalmış çocukların travması yenilenebilir. Veya istismarcılara farkında olmadan uyarıcı, tahrik edici etki oluşturulabilir. Bu gerekçeler ışığında özellikle bu şekilde hassas konularda paylaşımlara özellikle dikkat edilmesini öneriyoruz” diye konuştu.