Muhsin Yazıcıoğlu Türk siyasetinin şüphesiz en önemli figürlerinden birisi olmuştur. 25 Mart 2009 yılında bir suikast-kaza sonucu hayata gözlerini yumması ile birlikte yeni bir dönem başladı. Rahmet olsun.
Ancak sonrasında öyle bir süreç başladı ki bu ölümün ekmeğini yemeyen kalmadı. Milyonlarca insan yıllarca Muhsin Başkanın haklılığı ve özlemi ile kavruldu. Kimsenin acısını tartmak veya sorgulamak kimsenin tekelinde değildir. Herkes siyaseten daraldığı zamanlarda Muhsin Başkana duyulan özlemi dile getirdi. Peki şunu soralım, hayatta iken neden oyu hep %2’lerde kaldı? Burada bir samimiyetsizlik yok mu?
Rahmetlinin ölümünün ardından, ölüsü üzerine dönen siyaset, başka hiçbir şey üzerine dönmedi. Mahkemelerde sürekli belirsiz ithamlar, basın açıklamaları, sonu gelmeyen yakarışlar ve isyanlar siyasi menfaatin odunu kömürü olmadı mı? Ey ahali bu siyasi istismar size yetmedi mi?
İnsanların kıymetini bilmek için ölmeleri mi gerekir? İnsanı insan kılan, insanı değerli kılan fikirleri değil mi? İş öyle bir hale geldi ki rakip partiler bile Muhsin Başkanın ölümüyle besleniyorlar. Her dava günü siyasetçiler için gündemde kalma açısından yeni bir fırsat doğuyor. Üzgünüm ama ölümden, zulümden besleniyoruz. Ama seçimler geldiğinde yine birinin iş vaadi, rengarenk yalanları bizi bizden alabiliyor. Gerçekten fikirden, ilkeden, hizmetten ne zaman etkileneceğiz? Her zaman birileri gelecek, gidecek, siyasi kurban olacak. Çünkü bizler bu tür manevralardan besleniyoruz. Laf aramızda acıyı seviyoruz. Öfkemizi akıtacağımız bir kanal bulunca onun ekmeğini yıllarca yiyoruz.
Uzun lafın kısası gazeteciler, siyasetçiler, aydınların yapmacık tavrı ve ölüm yıl dönümlerinde hatırlayışları kurumuz vicdanımızın bir göz kırpmasıdır. Lakin artık ellerin çekilmesi gerekmiyor mu ölülerden?
Dirilere yaptıklarımız bizi yeterince doyurmuyor mu?
Gerçi Üstadın dediği gibi, “Her nabzı atanı diri mi sandın, diyar diyar dolaşan ölüler vardır.”
YORUMLAR