31 Mart’ta Türkiye yeniden sandık başına gitti. Geçtiğimiz mayıs ayında yaşanan genel seçimlerin ardından bu kez de yerel seçimleri yaşadık. Peki bu iki farklı sonuç bize ne ifade ediyor?
Öncelikle genel seçimler ile yerel seçimleri birbirinden ayırmak gerekiyor. Zira genel seçimler daha çok lider odaklı ve partilerin genel politikaları ile ilgilidir. Fakat yerel seçimler bölgesel bazda adayların nitelik ve kabiliyetleri ile bağlantılıdır. Dün akşam yaşanan seçim sonuçlarında da bunu görmek mümkündür. Örneğin Yeniden Refah Partisi’ni üçüncü parti yapan seçmenin genel seçimlerde sol cenahtan bir adayı destekleyeceğini düşünmek hatadır. Zira Refah Partisi’ne giden seçmenin talebi büyük oranda muhafazakar politikaların yeterince savunulmaması, İstanbul Sözleşmesi, Türkiye-İsrail ilişkileri gibi konularda hükümeti yetersiz buluyor. Buradan hareketle yüzde 6-7’lik bu seçmen kitlesinin genel seçimlerde ana muhalefet partisine destek vereceğini söylemek büyük yanılgı olur.
Diğer taraftan 1977 seçimlerinden beri ilk defa birinci parti olan CHP’nin de sonuçları doğru okuması gerekiyor. Ecevit 1974 yılında Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında koalisyon hükümetini dağıtarak tek başına iktidara olmanın yollarını aradı. 1977 seçimlerinde yüzde 33 olan oyunu yüzde 41’e çıkardı fakat karşısında 1975’ten 1980’ne kadar devam edecek Milliyetçi Cephe Hükümetlerini buldu. Erbakan, Demirel ve Türkeş karşı bloğu oluşturdular.
Tarihin bize söylediği bugün dillendirilen erken genel seçim sloganlarının seçmen nezdinde işe yaramayacağıdır.
En azından kısa sürede bu talep seçmen nezdinde geri tepebilir. Hele de CHP’nin Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş gibi üçlü bir lider havuzunun olduğu gerçeği Türkiye’nin dış politikada cendereden geçtiği bu süreçte seçmenin kafasında soru işaretleri doğurabilir.
Zira seçmen Ankara ve İstanbul gibi büyük şehirlerde toplumcu belediyecilik anlayışını takdir etti. Fakat genel siyaset noktasında bu kadar farklı ideolojik yaklaşımı bir araya toplamak güçlü bir liderlik gerektiriyor. Örneğin seçim gecesi Genel Başkan Özgür Özel ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun aynı anda ekranda konuşuyor olması yukarıda bahsettiğim kim lider karmaşasını destekler nitelikte…
İktidar için ise durum çok daha farklı…
AK Parti ve MHP’nin aldığı oy oranları halen daha yüzde 40’lık kitlenin bir arada olduğunu gösteriyor ki bunu göz ardı ederek yorum yapmak hatalı sonuçlar doğurabilir. Nitekim seçmenin oy davranışını belediye başkanları ve yereldeki aday tercihleri üzerinden okumak gerekiyor. Tabiki ekonomik gerçeklikten de kopmamalıyız. Zira pahalılık seçimden sonraki sabah secmenin karşılaştığı tek gerçek…
Hatay gibi bazı şehirlerde çok az bir farkın başkanı belirlediği noktada genel seçim haritasının rengine bakıp karar vermek hatalı yorumlar doğuruyor. Örneğin Ardahan’ın ilçesi Çıldır da hem AKP hem de CHP adayı aynı oyu aldığı için seçim tekrarlanacak. Fakat bir oy fazla alan herhangi bir aday haritayı kendi lehine renklendirebilirdi. Örnekleri çoğaltmak mümkün bu nedenle yerel seçimler ve genel seçimleri birbirine karıştırmamak daha sağlıklı veriler elde etmeyi sağlar.
İktidarın en büyük handikapı 2028 seçimlerine kadar hata yapma şansının olmaması ve tabiki kaçgınlar meselesi…
Cumhurbaşkanının yeniden aday olup olmayacağı konusu en büyük soru işareti. İktidarın ve hepimizin bir başka gerçeği ise tabi ki Türkiye’nin çevresindeki savaş çemberini kırmak. Diğer taraftan MHP’nin aldığı oy oranı beklenilenin çok altında. Alpaslan Türkeş’in katıldığı son seçim olan 1995 seçimlerinde MHP yüzde 8 bandında oy almıştı. Bugün gelinen noktada MHP, İYİ, Zafer Partisi’nin hatta BBP’nin yüzde 10 civarında kalması Milliyetçiler açısından düşünülmesi gereken bir durum.
MHP açısından yerelde bazı noktalar üzerinde durmak gerekiyor. Örneğin Iğdır’da AKP adayını desteklemek, kaybettirdiği gibi milliyetçi hassasiyete sahip bütün seçmeni bir araya toplayamadı.
Kars’ta ise seçimin son gününe kadar rahat ve huzurlu devam eden seçim süreci seçim günü maalesef gergin geçti. Yıllardır iç içe yaşayan toplumsal birlikteliğe dışarıdan müdahale edilmesi şehrin genelini rahatsız etti. Ancak Kars yeterince olgun karakterleri ile bu süreci aşacağını umuyorum. Ki zaten MHP’li Başkan Ötüken Senger de seçim akşamı bu minvalde konuşarak her mahalleye eşit hizmet götüreceğini söyledi.
DEM Parti açısından farklı birçok dinamik olmakla birlikte çoğu bölgede partilerine rağmen seçmenin demokrasiye oy verdiği geçeceği ortaya çıkmış oldu.
Netice itibaıyla sandık Türkiye’ye birlikte yönetim ve denetim hakkı tanıdı. Kutuplaşmayı değil eşitlikçi ve adil bir sürecin kapılarını araladı.
Süleyman Demirel’in ifadesi ile 24 saat siyasette çok uzun bir süredir. Bugünden yarına ne olacağını bekleyip göreceğiz.
Bize düşen Türkiye’den yana, ötekileştirmeden, birlikte var olmaktadır.
YORUMLAR