Ayhan Bilgen’den dikkat çeken analiz: Siyasetteki çürüme ve doğal afet alarmı

Türkiye'nin Sesi Partisi (SES Parti) Genel Başkanı Ayhan Bilgen, Alternatif Araştırmalar Merkezi (ALARM) için dikkat çeken bir analiz yazısı kaleme aldı. Bilgen'in "Siyasetteki çürüme ve doğal afet alarmı" başlığıyla yayınlanan yazısı şu şekilde;

Ahlaki çürüme ile sosyal felaketler ve doğal afetler arasında doğrudan ilişki kurmayı bazıları doğru bulmaz. Şüphesiz her felaketin  pozitif bilimler ekseninde bir izahı olabilir. Bu anlamda depremlerin, selin neden büyük zararlar verdiği ile ilgili tartışmada mutlaka moral değerler ya da tümüyle pozitif gerekçeler üzerinden tartışmak zorunda değiliz. İkisini birlikte ele almak pekala mümkün. İnsanın uygarlık mücadelesi bir boyutuyla doğa koşullarında var olma, hayatını kaliteli sürdürebilme çabasıdır. Ancak yine insanın kendi eliyle yaptıkları, ona hayatı tümüyle zehir edebilecek noktaya sürüklenebilir. 

Türkiye, bulunduğu coğrafya nedeniyle, hem deprem hem sel felaketine sıkça tanıklık etmektedir. Elbette depremi de yağmurun yağış miktarını da engellemek bugünkü teknolojiyle mümkün değil, ama bunlardan en az zarar görmenin tedbirlerini konuşmak siyasetin öncelikli sorumluluğudur. Yaşadığımız depremlerden ders çıkartmak ve bir sonrakinde daha büyük kayıplar vermemek için gerekli düzenlemeleri yapmak, planlamaları hayata geçirmek, hem merkezi yönetimin hem yerel yönetimin görevidir. Ancak başta beklenen büyük İstanbul depremi olmak üzere, bu konuda fay hatlarıyla ilgili kırılmalar üzerine yapılan uyarılara rağmen kentsel dönüşüm konusunda ciddi bir mesafe alınamadığı gibi ranta dayalı şehirleşme uygulamaları da son hızla devam etmektedir. İnsan hayatından daha değerli hiçbir şey olamayacağına göre, insanı bu kadar değersizleştiren siyasal alışkanlıkları sorgulamak zorundayız.

Belediyecilikle ilgili sosyal donatılar, sosyal etkinlikler, sosyal yardımlar son derece ilgi uyandırmakla birlikte altyapı sorunlarının çözülemiyor olması, ilk yoğun yağışta şehrin trafiğinin altüst olmasını beraberinde getirmektedir. Toplumlar uzun erimli düşünmeyip, daha sahici analizler içeren seçmen davranışı geliştiremeyebilirler. Ama siyaset kurumu bu konuda toplumun önüne çözüm koymak zorundadır.

 İnşaat sektöründeki yolsuzluklar, bir boyutuyla çok kazanma hırsındaki müteahhitleri, diğer boyutu ile haksız kazanç elde etmeyi normal görmeye başlayan imar uygulamaları ve karar süreçlerini doğrudan ilgilendirmektedir. Toplum bu alışkanlıklara prim vermeye bunları normal görmeye devam ettikçe bunun sonuçlarının ağır faturasını da ödemek zorunda kalacaktır. Bu nedenle toplumların yaşadıkları felaketler sonrası yaptıkları muhasebenin mutlaka bir yapısal siyasal dönüşüme evrilmesi beklenir. Toplum bu konuda radikal adımlar atılması yönünde irade ortaya koymazsa, binlerce insanı kaybetmek son derece sıradan bir durum olarak devam edecektir.

Toplumsal felaketler karşısında siyasetin yeniden ahlaki politik zemine çekilmesi Türkiye’nin geleceği ile ilgili en önemli dönüm noktalarından birisidir. Ülkede doğal afetler karşısındaki pozisyonumuz alarm veriyorsa bunun çözümünü, çıkış yolunu siyasetteki çürüme, siyasetteki yozlaşmada aramak durumundayız.

“İçimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helak eder misin” ayeti bu açıdan son derece net bir ortak sorumluluk uyarısıdır. Yani masum gözüken insanlar da toplumsal felaket ve doğal afetlerde hayatını kaybedebilmekte ve bir şekilde faturayı ödeme aşamasına dahil olmaktadır.

Dini metinlerde doğa olayı biçiminde tarif edilen sel, deprem, yanardağ patlaması sanki tümüyle insanın iradesi dışında gibi algılanır. Günümüz dünyasında insanların nereye yerleşeceğini, iklim değişimi karşısındaki tercihlerini, gayet net biçimde gelecek planlamalarında gözetebildiklerini biliyoruz. Çok daha yüksek şiddetteki bir depremde Japonlar hiçbir kayıp vermezken, düşük şiddetteki bir depremde Afganistan’ın yerle bir olması gayet tabii bu farkın göstergesidir. İş ahlakı, siyasetçi sorumluluğu, teknoloji düzeyi, hukuk ve ceza sisteminin caydırıcılık kapasitesi, ödediğimiz kayıpların ve bedelin göstergeleridir. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında MİT müsteşarlığının Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonuna gönderdiği raporda “liyakat” kavramının altını çizmiş olması bu açıdan son derece dikkat çekicidir. Liyakatsızlık, hayatın her alanını ilk felakette yaşanmaz kılabilir.

Kaynak: Alternatif Araştırmalar Merkezi (ALARM)

 

Exit mobile version