Son yıllarda Afganistan’da göç sorunu gün geçtikçe artmakta olup, gerek genç gerekse yaşlı nüfusun ülkeyi terk etmeye başladıkları görülmektedir.
Elbette bu durumun ekonomik koşullar ve terör saldırıları başta olmak üzere birçok nedeni bulunmaktadır.
Afganistan coğrafyası günümüzde çatışmaların şiddetle devam ettiği bir bölge olma özelliğini sürdürmektedir.
Bunun yanı sıra iç karışıklıklar, politik ve ekonomik istikrarsızlıklar da devam etmektedir.
Afganistan, küresel barış endeksi değerlerine göre yapılan sıralamada ne yazık ki halen son sıralarda yer almaktadır. Afganistan’da iç göçlerin yanı sıra, 20. yüzyılın başlarından itibaren göç akımı komşu ülkeler olan İran İslam Cumhuriyeti, Pakistan İslam Cumhuriyeti ve Tacikistan’a doğru gerçekleşmiştir.
Bununla birlikte 21.yüzyılın başında bu durum değişmiş ve bu göç akımı Türkiye’ye doğru kaymıştır. Türkiye’nin yaşam imkânları ve Avrupa ülkelerine geçişte bir köprü niteliğinde olması, uluslararası korunma arayışında olan Afganların Türkiye’ye göçlerinde etkili olmuştur.
Ayrıca göçmenlerin yoğun olarak bulunduğu ülkelerden birisi olan İran İslam Cumhuriyeti’ndeki yaklaşık 3. milyon Afganistan uyruklu göçmenin de Türkiye’ye yöneldikleri bilinmektedir.
Bu iki husus birlikte ele alındığında, Afganistan uyruklu göçmenlerin Türkiye’den uluslararası koruma talep etme eğiliminin giderek artabileceği öngörülmektedir.
Göç; ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel sebeplerle nüfusun birey, aile, grup veya topluluklar halinde yaşamını sürdürdüğü yeri değiştirmesi şeklinde tanımlanabilir.
Bu durumun, bir ülkeden bir başka ülkeye doğru gerçekleşmesiyle uluslararası göç ortaya çıkmaktadır. Göç günümüzde ekonomik huzur amaçlı ve tüm dünyaya yayılmış bir olgu olarak bütün dünyayı ilgilendiren bir sorun halini almıştır.
Birleşmiş Milletler (BM)’in 2024 yılında hazırladığı raporuna göre savaş işkence ve şiddet olayları yüzünden 120 milyon kişi göçmen durumundadır ve doğdukları ülkenin dışında rahat bir yaşam için göç etmeye mecbur kalmıştır. Daha iyi bir hayat elde etme arayışı ile bireyin bir başka yere göç etmeye karar alması, doğduğu yerlerle kökenini koparması ve yeni bir ülkede yaşaması anlamına gelen uluslararası göçü, bireysel bir davranış şekli olarak tasavvur etmek çok güçtür.
Göç ve yerleşme, göçmenin geride bıraktığı yaşamını kuşatabilecek ve daha sonraki kuşakları da etkileyecek çok daha uzun ve zorlu bir süreci ifade eder. Göç, toplumsal değişim sonucu ortaya çıkan kolektif bir eylemdir ve bir yandan göç alan aynı zamanda göç veren ülkedeki tüm bireyleri etkilemektedir. Zira göçle beraber kültür, sosyal hayat, görenek ve yaşam tarzları da hareket eder.
Geldikleri toplumda kendilerini engelleyen bağlardan özgürleşmiş olan göçmenlerin yeni toplumda var olabilmeleri, yeni kurallara uyum göstermelerine bağlıdır.
Uluslararası göç, 19. ve 20. yüzyılları etkileyen temel faktörlerden birisi olmanın yanında, 21. yüzyıla da damgasını vurmaktadır. Bu bağlamda, kronolojik olarak modern zamanlar için üç geniş ölçekli göç dönemi şöyle sıralanabilir:
Düzenli ve Düzensiz Göç, Siyasi Nedenlere Dayalı Göç
Düzenli göç; iş, istihdam, eğitim veya farklı amaçlar ile bir ülkeden başka bir ülkeye yerleşen kişilerin, ikamet ve çalışma izinlerini alan göçmenlerin ve ailelerin yaptığı göçtür.
Düzensiz göç ise bir ülkenin toprağına girişlere ilişkin belirlenen kurallara uyulmadan kaçak yollardan yapılan mülteci akınıdır. Bir başka deyişle düzensiz göç, herhangi bir ülkenin girişleri ve çıkışları ile ilgili belirlenmiş olan resmi sınır kapılarının dışında, ülke sınırının herhangi bir yerinden geçerek kaçak yolları kullanan insanların kara, deniz, hava yollarından sahte belgelerle ülkeye girmeye veya çıkmaya yönelmelerini ifade etmektedir.
Nitekim Türkiye 1980’lerin başlarından itibaren, nispeten daha liberal bir ekonomi politikası izlemiş, kapılarını uluslararası sermaye ve mal akımına açarak küresel ekonomiye daha açık hale gelmiştir. Bu tarihte dış yatırımcıların etkisi ile Türkiye’ye gelen yabancıların sayısında önemli bir artış gerçekleşmiştir.
Bu yabancıların büyük çoğunluğu geçici ve sürekli ziyaretler için gelen turistler olmasına rağmen bunların arasında önemli sayıda kalmak üzere veya üçüncü bir ülkeye geçmek üzere gelenler de bulunmaktadır.
Bu yıllarda Türkiye’nin göç veren bir ülke olmaktan ziyade, göç alan veya transit ülke konumuna dönüştüğü görülmektedir.
İyi bir refah seviyesi, yüksek gelir ve pek çok açıdan daha iyi imkânları elde etme arzusunun yanı sıra gittikleri bölgelerin ya da ülkelerin etnik farklılıklarının sebep olduğu siyasi istikrarsızlık, ayrımcılık, vatandaş mübadele politikaları ve rejim değişiklikleri gibi siyasi etkenler de göç hareketlerini tetiklemektedir.
Bu durum ülkeler arasında gerçekleşebileceği gibi, bir ülkenin farklı bölgesindeki sorun ve dengesizlikler nedeniyle de yaşanabilir. Eğitime duyulan ihtiyaç göçe neden teşkil edebileceği gibi, özellikle geniş ailelerde görülen kontrol mekanizmasından ve otoriteden kaçma arzusu, eğitimli genç bireylerin göç etmelerinde bir diğer neden olarak gösterilebilir.
Sosyo-ekonomik nedenlere dayalı göç, bölgeler ve ülkeler arasında gerçekleşen göç hareketlerinde en önemli faktör ekonomik nedenlerdir.
Bireylerin iş, gelir ve bununla bağlantılı olarak daha iyi bir yaşama kavuşma isteğinden kaynaklı göç süreci, sosyo-ekonomik nedenlere dayalı göçü oluşturmaktadır.
Göçün seyri büyük oranda çekici özelliğe sahip ve gelişmişlik oranı yüksek kentlere yönelik olmaktadır. Bireyler ekonomik bakımdan yeterli olamadıklarında kendilerini ekonomik yönden rahatlatacak bölgeleri seçmekte ve oralara gitmek için harekete geçmektedirler. Bu bağlamda göç, işgücünün yer değiştirmesi neticesinde kentsel yerleşim birimlerinde iş bölümüne katkı sunan sosyal ve ekonomik bir olguyu ifade eder.
Ekonomik gelişmişliğin 1960’lı yıllarda yavaş seyrettiği Avrupa Birliği ülkeleri, nüfus azlığı ve işgücü talebini karşılamak amacıyla ülkeleri için işçi alımı sürecine girmişlerdir.
Genel olarak şu anki göçün pek çok nedeni olmakla birlikte Afganistan’da göç nedenleri, Taliban’ın kadınlara baskısı, insan hakları ve ekonomik nedenler şeklinde sınıflandırılabilir.
Göç deneyimlerine bakıldığı zaman mültecilerin yoğunluğunun en az bir defa İran İslam Cumhuriyeti’ne göç ettiği görülmektedir.
Bunların çoğu Hazaralı ailelerden oluşmaktadır. Bu ailelerden bazıları İran İslam Cumhuriyeti ve Afganistan arasındaki göç eylemlerini birkaç defa yinelemek durumunda kalmışlardır.
Son bir yıl içerisinde Afganistan’dan Türkiye’ye oldukça Tacik kökenli ve Hazaralar gelenlerden oluşmaktadır.
Afgan, göçmenlerin İran İslam Cumhuriyeti veya başka bir ülkeye göç etmeden direk Türkiye tercihlerini kullanmaları, Afganistan’a yönelik yapıldığı belirtilen insan hakları reformlarının işlevselliğini tartışmalı hale getirmektedir. Doğrudan Türkiye’ye yönelen Afgan hareketliliğinin ileriki zaman diliminde de hızlı bir şekilde artabileceği ve Afganistan’da ortaya çıkan ciddi sorunların varlığını sürdüreceği açıktır.
Kaynak:
1. Ahmet Cavid Obayt, (2020) Afganistan’da Göç Sorunu, Yüksek Lisans Tezi
2. Esendullah Oğuz, Türkiye’deki soydaşları kazanmalıyız, (2024), https://www.indyturk.com/node/734641/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/t%C3%BCrkiyedeki-soyda%C5%9Flar%C4%B1-kazanmal%C4%B1y%C4%B1z?sfnsn=scwspwa
YORUMLAR