Geçtiğimiz günlerde Amerika Birleşik Devletleri eski başkanı ve yeni başkan adayı Donald Trump’a yönelik silahlı saldırı dünya gündemine oturdu. Bu hususta iki noktaya değinmek gerekiyor. İlki kurşunun ahlaki yansıması ikincisi ise sosyolojik etkisi.
Ahlak, siyaset lügatinden çıkalı çok oldu sanırım. Belki hiç girmemişti bile. Çünkü ahlaklı olmaktan daha önemlisi ahlaklı görünmekti siyasetçiler için. Bir kurşunun kime atıldığı daha belirleyici oluyordu bir cana isabet etmesine bakılmadan. Gazze’de bombalar yağdırılırken masumlara, Trump’ın maruz kaldığı saldırı daha çok dikkat çekti. Canın candan üstünlüğünü belirten bir şey mi vardı? Yoksa coğrafya kanın ve canın değerini belirmemekte miydi? Görünen o ki yaşanılan yer kimi zaman o insanın kederi olabiliyor. Filistin’e, Gazze’ye düşen bombalar, kaybedilen canlar “kıymet etmezken” Amerika’da yaşanan adi bir olay tüm dünyaya duyuruluyor. Hem de olayın neden, niçin ve kim için yapıldığı bilinmezken…
Suikast girişiminin sosyolojik etkisi tam da kim için yapıldığı sorusuyla dikkat çekiyor. Herkesin bildiği bir şey var ki; bir olayın sonucu kime yarıyorsa, o olayın gerçekleşmesinde onun payı vardır. Trump’a yönelik silahlı saldırı anında güçlü bir imaj vererek halkı selamladı ve korkusuz olduğunu göstermeye çalıştı. İnsanlar ise cesaret ve zorla susturulma durumunu kabul etmediği gibi Trump’a destek olma istekleri arttı. Net olarak diyemesek de bu suikastın planlı olma ihtimali çok yüksek. Güvenlik önlemlerinin hat safhada olduğu miting de bu kadar kolay bir şekilde tetikçinin ateş açabilmesi oldukça manidar. Kaç gündür bu konu üzerine yazmaya niyet ederken bugün haberlerde seçim anketlerinin sonuçları paylaşıldı ve bazı bölgelerde Trump’ın öne geçtiği görüldü.
Trump aynı zamanda halkın kahramanı oldu. Seçim süreçlerinde halkın dikkatini çekmek, kararsızları karara bağlamak, radikal olmayanları kendi safına çekmenin her lider için önemli bir etkiye yol açtığını biliyoruz. Bu seçimlerde de Trump bu silahı kullanarak gerçekten ön plana çıktı.