Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya

Ayhan Bilgen: Esad tüm Kürtlerin hamiliğine soyunursa şaşırmayalım!

“7 Ekim’de Gazze’de başlayan sürecin, İsrail açısından doğuracağı muhtemel gelişmeler, Netanyahu yönetiminin sonunu hazırlayabilir. İsrail’in bazen Golan tepelerini, bazen doğrudan Şam’ı hedef alan saldırıları, elbette Esad yönetiminin kolay unutacağı bir tablo değildir. Esad uzun vadede tüm Kürtlerin hamiliğine soyunursa şaşırmayalım.”

"7 Ekim'de Gazze'de başlayan

Türkiye’nin Sesi Altınçağ Partisi (SES Parti) Genel Başkanı Ayhan Bilgen, “Dış Kürtler Meselemiz” başlığıyla Alternatif Araştırmalar Merkezi için dikkat çeken bir analiz yazısı kaleme aldı.

Bilgen’in yazısı şu şekilde:

“Uzun yıllar Kürt meselesi var mı, yok mu diye tartıştık. Hepimiz konuya kendi durduğumuz yerden yaklaştık. Kimimiz kardeşlik adına Kürtlerin bir mesele olarak tarif edilmesine karşı çıktık. Kimimiz var olan tarihsel sorunların yeniden irdelenmesini ve  tarif edilmesini bile tehlikeli kabul ettik. Sonuç itibarıyla bir yandan Lozan’la çizilen sınırlarımız içerisinde yaşayan ve kendisini Kürt olarak kabul eden, farklı bir dil konuşan yurttaşlarımız var. Diğer yandan da onlarla benzer özellikler taşıyan ama Misak-ı Milli sınırlarında olduğu halde, bugün Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kalan Kürt topluluklar var. Özellikle Irak ve Suriye’de sınırların çiziliş biçiminin sosyolojik olarak akraba toplulukların farklı ülkelerin vatandaşı olmasına sebebiyet verdiğini biliyoruz. Türkmenlerin bir kısmı Irak ve Suriye’de kaldığı gibi, Kürtlerin de bir kısmı bu ülkelerin sınırları içerisinde kalmıştır.

Henüz özel televizyonlar çıkmadan önce TRT’nin bayramlaşma görüntülerinden hepimizin hatırladığı sınır geçiş manzaraları, Mardin, Urfa gibi illerimizde sıkça görülürdü. Bayramda akrabalarının ziyaretine giden, bayramlaştıktan sonra da tekrar Türkiye’ye dönen yurttaşlarımız ekranlara yansırdı.

Suriye’nin içerisine sürüklendiği iç savaş öncesinde de özellikle Öcalan’ın Şam’da yerleşik olması, Hafız Esad’ın bu konuyu, Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanma arzusu herkesin bildiği bir gerçeklikti. Konunun Osmanlı’nın son dönem kültürel çalışmaları kısmını ele aldığımızda, yayınlanan dergiler, kurulan cemiyetler üzerinden, kolayca görebiliriz ki, sorunlarımızın büyük kısmı imparatorluk bakiyesi olmaktan kaynaklanmaktadır. İmparatorluk topraklarının kaybı ve Anadolu sınırları içerisine çekilme, doğal olarak demografi ile siyasal statü arasında çelişkiler oluşturdu.

Beşer Esad döneminde başlayan Suriye iç savaşı, Kürtlerin geleceği yanında, Türkiye’nin yarınlarını da etkileyen gelişmeleri beraberinde getirdi. PYD ve YPG’nin çözüm süreci kapsamında Türkiye ile iyi ilişkiler kurabilme ihtimali, Ankara’da diplomatik temaslarla denendi. Salih Müslim’in diplomasi ve istihbarat koridorlarında Esad’a karşı savaş cephesine katılmaya ikna edilme çabası başarısızlıkla sonuçlandı. Ana akım Kürt hareketi, Özgür Suriye Ordusu ve daha sonra Nusra gibi gruplarla birlikte hareket edip Esad’ı devirmek yerine, Esad’la zımmi bir ilişki içine girip, bu gruplarla çatışmayı tercih etti.

Özellikle Amerika’nın IŞİD’le mücadele konusunu Kürt gruplara havale etmesi, ciddi bir lojistik desteği beraberinde getirdi. Bir süredir Ankara’nın Esat’la konuşarak sorunları çözme arayışının birkaç önemli gerekçesi var. Bunlardan birisi, Suriye’den savaş dolayısıyla çıkmış, Türkiye’de yaşayan geçici sığınmacıların geri dönüş probleminin çözülmesi. Diğeri ise, Esad’ın Kürtlerle geliştirdiği ilişkinin kalıcı bir yapısal mekanizmaya dönüşme ihtimalinin, Türkiye için bir tehdit potansiyeli taşıdığı  kaygısı.

Amerikan seçimlerinde Trump’ın kazanması durumunda Ortadoğu’da aktif rol alma politikası büyük oranda değiştirilecek. Bu durum, Suriye’de taşların yeniden dizayn olmasını da hızlandıracak. Seçimi demokratların kazanması durumunda bile, Suriye Kürtlerine verilen desteğin bitirilme ihtimali değerlendiriliyor.

Bir süredir Esat, Amerika Birleşik Devletleri ile görüştüğünü açıkça beyan ediyor. Bu tabloda, Sünni ya da Selefi silahlı İslami gruplara karşı, Kürtler, Esat yönetimi ve batı cephesi yeni bir ittifak kurabilir. Bu tablo karşısında hala bizim bir meselemiz yok demek elbette bir tercihtir. Başta komşu ülkeler olmak üzere kimsenin egemenlik haklarına zarar vermeyecek dostluk politikaları geliştirmek, sorunlarını kendi iç işleri kapsamında görmek, elbette önemlidir. Aynı şekilde insan hakları sorunlarına duyarlı olmak, insani dayanışma tavrını ortaya koymak da anlaşılabilir bir aktif siyaset tercihidir. Ancak bugün gelinen nokta, 10 yıl öncesinden oldukça farklıdır. En azından kısa sürede devrileceği varsayılan Esat yönetimi yıkılmamış, Demokratik Suriye Güçleri İttifakı’na öncülük yapan YPG, PYD büyük bir silahlı güce dönüşmüştür.

Esad’ın yıkılmazsa yaralı aslan misali bir politik pozisyon geliştireceği iddiası savaşın ilk yıllarında konunun uzmanları tarafından da hatırlatılıyor, ortaya konuluyordu. Bugün Esad’ın, iç güvenlik sorunlarını kimi anlaşmalarla çözüp, dışarıya yönelik bir siyaset hamlesi geliştirmesi ihtimali çok hızlı ve kolay olmasa da niyet ve plan olarak vardır.

7 Ekim’de Gazze’de başlayan sürecin, İsrail açısından doğuracağı muhtemel gelişmeler, Netanyahu yönetiminin sonunu hazırlayabilir. İsrail’in bazen Golan tepelerini, bazen doğrudan Şam’ı hedef alan saldırıları, elbette Esad yönetiminin kolay unutacağı bir tablo değildir. Esad uzun vadede tüm Kürtlerin hamiliğine soyunursa şaşırmayalım.”