Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Ali Parim

Ahıska’dan Ahlat’a: Bir milletin vatana dönüş hikâyesi

“1944’te Özbek Eli’ne sürüldüler, Orada da fazla görüldüler, 1989’da öldürüldüler ve yine sürüldüler…”

Büyük dava adamı Yunus Zeyrek’in “Her Birimiz Başka Yerde” adlı şiirinin bu ilk mısraları, Ahıska Türklerinin kaderini özetler bize… Sürgünler ve ölümlerin gölgesinde, vatan hasretiyle geçen onlarca yıl…

Jeo-politik açıdan Türkler için önemli bir merkez olan ve “İstanbul’un Kilidi” olarak anılan Ahıska, 1944 yılına kadar Türk nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bir bölgeydi.

Ancak tarihler 14 Kasım’ı gösterdiğinde Sovyetler Birliği (SSCB) lideri Stalin’in emriyle burada yaşayan kadim Türk halkı, hayvan ve yük vagonlarına yüklenerek bir gecede sürgün edildi.

1 aydan fazla süren bu yolculukta 17 bin Ahıska Türkü açlık, soğuk ve hastalık gibi nedenlerle yaşamını yitirdi. Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a doğru süren bu meçhul yolculukta hayatta kalmayı başaranlar için ise artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı.

Ahıska Türklerini bu sefer Özbekistan’da yine bir sürgün ve ölüm hikâyesi bekliyordu. 1989’da yaşanan Fergana Olayları, kaderi acıyla yoğrulmuş Ahıska Türklerine buranın da yurt olmayacağını gösteriyordu.

Bir türlü noktalanmayan sürgün yolculuğuna şimdi Rusya, Ukrayna, Türkiye ve ABD’de yeni duraklar ekleniyordu.

Fergana Olaylarının ardından Ahıska Türklerine kollarını açan Türkiye Cumhuriyeti, 2 Temmuz 1992 tarihli ve 3835 sayılı “Ahıska Türklerinin Türkiye’ye Kabulü ve İskânı” kanununu çıkardı.

TOKİ aracılığıyla Bursa, İzmir ve Iğdır gibi illerde konutlar yapılarak Ahıska Türklerinin barınma ihtiyaçları karşılandı. Yine kanun çerçevesinde sağlıktan eğitime, vatandaşlık haklarından çalışma izinlerine kadar Ahıska Türklerine ihtiyaç duydukları sosyo-ekonomik olanaklar sağlandı.

Kendisini var eden kimliğine her koşulda sıkı sıkı sarılan, dilini, kültürünü her gittiği yerde yaşatmayı başaran Ahıska Türklerinin, bu bağlamda “dili bir özü bir” Türkiye Cumhuriyeti’ne uyum sağlamaları da zor olmadı.

Trene bindirildikleri gece unuttukları “güven” duygusunu yıllar sonra yeniden Türkiye’de bulan Ahıska Türklerinin, artık geleceğe umutla bakacakları yeni ve gerçek vatanları vardı.

Fergana Olaylarının ardından Ukrayna’ya yerleşen ve orada kendilerini ilgilendirmeyen bir savaşın ortasında kalanlara da yine kucak açan ülke Türkiye Cumhuriyeti olacaktı.

Savaş bölgesinden tahliye edilerek Türkiye’ye getirilen Ahıska Türkleri, bir müddet Elazığ’da misafir edildikten sonra Ahlat’ta kendilerine tahsis edilen konutlara taşındı.

Türklerin Anadolu’daki ilk yurdu, kendilerinin ise yeni yurdu olacak Ahlat’a giderken bir Ahıska Türkü otobüstekilere şöyle sesleniyordu:

“Allah’ın duası olsun. Burası vatan. Vatana geldik yüz yıl sonra. Âmin deyin, besmele çekin içinizden. Allah hayırlı uğurlu etsin. Bundan sonra bize vatan burasıdır. Bizim ata babadan gelen vatanımız… Allah çocuklarımızı saklasın, büyütsün. Vatana hayır veren evlatlar yetişsin.”

Yüreği vatan hasretiyle yanan bir insandan başka nasıl bir dua duyabilirdik ki?

Yakın zamanda gittim Ahlat’a ve Ahlatlı kıymetli dostum Kemal Akkurt ile birlikte Ahıska Türklerini ziyaret etme fırsatı buldum.

Ayaküstü sohbet ettik. Ahıska’dan Fergana’ya, oradan Ukrayna’ya ve son olarak Ahlat’a uzanan hikâyelerini dinledik.

Her gittikleri yerde dürüstlükleri, çalışkanlıkları ve üretkenlikleriyle tanınan Ahıska Türkleri, Ahlat’ta da helâl ekmeklerini taştan çıkarıyorlar. “Çalışana iş her zaman var” diyorlar. Her buldukları işte alınlarının akıyla çalışıyorlar. Ahlat’ın kadim Oğuz/Türkmen halkıyla kardeşçe yaşıyorlar.

Ata yurdu Ahıska’da ise bugün maalesef Türklüğe dair neredeyse hiçbir iz kalmamış. Ahıska Türkleriyle birlikte hatıralarını da yok etmişler.

Ama bir gün Ahıska Türklerinin talihi değişir, tarihi yeniden yazılır belli mi olur?

Nasıl ki Karabağ’dan zorla göç ettirilen Azerbaycan Türkleri bugün evlerinin anahtarını sandıklarından çıkarıp geri dönüyorlarsa ana ocaklarına, 1944’te zorla trene bindirilen Ahıska Türkleri de “Âmin” deyip besmele çekerek dönerler yurtlarına…

Bir gün olur, bu sürgün ve ölümle başlayan hikâye son bulur.

Bir gün olur, Ahıska yeniden “İstanbul’un Kilidi” olur.

Posoflu Âşık Zülâli’nin de dediği gibi;

“…Volga, Tuna, Ceyhun, Araslar gibi
Tuğyan eder deryalara akarız bir gün olur.”

YORUMLAR

Bir adet yorum var

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER