Devlet Bahçeli’nin meclis açılışı sırasında DEM grubunu ziyaretiyle başlayan, arkasından yine MHP liderinin verdiği mesajlarla tartışılmaya başlayan gündemimizi, dikkatle ele almalıyız.
Cumhurbaşkanının da Cumhur İttifakı adına, mesajları sahiplenirken sergilediği tavır, yeni durumun nasıl okunması gerektiği konusunda özenli hareket etmeyi zorunlu kılıyor.
Bir yandan kan ve gözyaşının durmasına hizmet edecek her türlü çabayı değerli görmek, girişimi doğmadan ölmeye mahkum etmemek gerekiyor. Diğer yandan abartılı beklentilerin hayal kırıklığına dönüşmesinin önüne geçmek zorunlu görünüyor. Özellikle güvenlik özgürlük denkleminin uzun süredir sağlıksız kuruluyor olmasının düşünsel kafa karışıklığını yaşıyoruz.
Güvenlik nasıl bir haksa, özgürlük ve barış da bir haktır ve bunları birbirine zıt, karşıt yere konumlandırmak bizi mümkün olandan, doğru olandan uzaklaştırır. Geçmişte en sert politikaların uygulanıp mesafe anlamamış olması yanında, doğrudan ve dolaylı muhataplıkla kurulan temasların da istenen noktaya varmamış olması, yeni adımlar için önemli bir uyarıcı nitelik taşımaktadır.
Öncellikle Orta Doğu’da yaşanan hareketlilik ve bölgesel gelişmelerle ilgili duyulan kaygılar toplumsal barışı çok daha öncelikli ve hayati bir noktaya taşımaktadır. Birbiriyle çelişkili gibi gözüken, tutarsızlık atfedilen gelişmeler tam tersine bilinçli bir tercihi yansıtmaktadır. Silah ve ülke bütünlüğü konusunda bir yol ayrımının herkese hissettirileceği net biçimde görülmektedir. Gerek Anayasa gerek uygulama ile ilgili planlamalar, güvenlik politikalarından bağımsız ele alınamaz.
Bir yanda Belediye Başkanına yönelik tutuklama ve kayyum atama tablosu varken, diğer yanda Öcalan’ın sorumluluk almasına dair çağrıların yapılması, yeni bir okumaya ihtiyaç olduğunu açıkça göstermektedir. Eski ezberler, temenniler hayaller, korkular üzerinden durum tespiti yapmak sağlıklı değildir. Olanı anlamaya çalışmak olması gerekenden bağımsız analizi gerektirir. Elbette olması gerekene dair her birimizin uyarıları, eleştirileri, beklentileri olabilir ve bunlar gayet tabi ifade edilebilir. Ancak olanla ilgili okumanın yanlış temellere oturması durumunda, sürece müdahil olmak, katkı sunmak mümkün olmaz.
Hak ve özgürlükleri doğrudan toplumsal zeminde konuşmak, güvenliğe dair arayışları muhatapları ile ele almak, zorunlu bir yöntem tercihidir.