Tarihin her döneminde “propaganda” toplumu yönlendiren etkin araçlardan biri olmuştur. Propaganda, Antik Yunan’dan Hindistan’a, Avrupa’dan Çin’e, Orta Doğu’dan Amerika’ya kadar bütün medeniyetlerin kullandığı bir yöntemdir. Genel tanımı itibarıyla planlı bir şekilde bir ya da birden fazla insanı etkilemek için hazırlanan mesajlara propaganda diyebiliriz.
Bugünün Türkiye’sinde de özellikle toplumu kontrol etmek isteyen dini, siyasi, sosyal birtakım yapılar propaganda tekniğini ziyadesi ile kullanmaktadır. Örneğin siyasetçiler, fenomenler, herhangi bir amaca hizmet eden sanatçılar bile televizyon, radyo, telefon, gazete veya internet ağına bağlı sosyal medya uygulamalarını kullanarak vermek istediği mesajı çok rahat bir şekilde evlerimizin, iş yerlerimizin içine hatta zihnimize kadar ulaştırmaktadır.
Propagandanın en dikkat çekici yönü psikolojik birtakım vasıtaları kullanarak korku yaymak, umut aşılamak gibi insanın duygusal olarak yönlendirilmesi ve yönetimidir. Özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında etkin şekilde savaş stratejisi olarak kullanılan propaganda günümüzde hemen her alanda karşımıza çıkmaktadır. Örneğin toplumumuzda sıklıkla kullanılan “aklını kiraya vermek” deyimi büyük ölçüde propaganda ile bağlantılıdır. Zira birey sorgulamadığı noktada farkında olmadan herhangi bir ideolojinin parçası olmuş veya tanımadığı birçok amaca hizmet ediyor olabilir. Hatta birey zihnini inşa eden kelimeleri dahi nereden edindiğini fark edemeyebilir. Bu durumun temel kaynaklarından biri de kuşkusuz propagandaya maruz kalmış olmasıdır.
Türkiye’de de siyasetin özellikle kullandığı yöntemlerden biri olan propaganda sadece iktidarların değil muhalif mecraların da amaçlarına hizmet eden bir yöntemdir. Bazen bir fotoğraf, bazen bir ayakkabı, bazen bir yüzük, bazen bir kaza hatta bir saldırı bile siyasetçi tarafından “mağduriyet” duygusu ile anlatılarak insanları etkilemek için kullanılmaktadır. Tabi ki dünyanın her yerinde propagandanın argümanları farklıdır. Örneğin İngiltere’de bir parti toplantısında seçimin güçlü adayı konuşmasını yaparken kendisini eleştiren bir muhalife mikrofonun açık olduğunu unutarak “ne kadar bağnaz bir kadın” dedi ve bu ifade seçim sürecinde rakibi tarafından aleyhine kullanıldığı için seçimi kaybetti.
Çok yakın bir süreçte kulağından vurulan ABD Başkan Adayı Trump’ın kanlı videosu büyük infial yarattı, hatta yandaşları kulaklarını bandajlayarak sokaklarda dolaşmaya başladı. Adeta siyasi bir simgeye dönüştü ve saldırı seçim kampanyasının yönünü değiştirdi. Eğer Trump seçimi kazanırsa bu saldırı propagandanın parçası olarak amaca hizmet etmiş olacak.
Türk siyasi tarihinde de bu tür örnekleri fazlası ile görmekteyiz. Ancak Türkiye’de propagandanın bir türü olan “kara propaganda” daha da yaygın bir durumda ve özellikle vasatın siyasallaşması için ziyadesi ile kullanılmakta…
“Amaca ulaşmak için her yol mübah” mantığı ile hareket eden siyasi atmosferin aktörleri kadar, sürecin destekçileri de günlük hayatta aynı yolu izleyerek bütün toplum normlarını tahrip etmekten geri durmuyor.
Hal böyle iken eğitim ve donanım bir kenara atılıyor. En nihayetinde illegal yollardan sisteme sokulan paranın üzerinde yükselen, kalabalığın dediği olur mantığındaki “demokrasi” düzeni karşımıza çıkıyor. En vasatın “parası” veya “çevresi” var diye hiçbir norma saygı göstermediği düzende “kifayetsiz muhterislerin” kuralsız yaşantıları sosyal düzenin bütün katmanlarını alt üst ediyor. Mesleki donanımın yerini adam kayırmanın aldığı bu iklimde, Orta Doğu soslu, yapay görüntüler ile (deepfake) donatılmış “itibar suikastı” içeren videolar düzenin sıradan bir olgusu haline dönüşüyor. Bütün bu sürecin içinde kökleşen kara propaganda toplumun her alanına nüfuz ederek “çamur at izi kalsın” deyimi ile özdeşleşen birçok olaya zemin hazırlıyor.
Türkiye’de siyasetin dehlizlerine nüfuz etmiş kara propaganda örnekleri saymakla bitmiyor. Örneğin eski siyasetçilerden Hüsamettin Cindoruk’un keyifle anlattığı “İsmet Paşa asker kaçağı derdik halk inanırdı” cümlesi bile her şeyi anlatmaya yetiyor.
Milli Mücadelenin en ön saflarında yer almış, Cumhurbaşkanlığı ve genel başkanlık yapmış İsmet İnönü bile kara propagandaya maruz kalmış!
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in siyasette yükseliş hikâyesi yine böyle bir örnekle başlar. Amerikan Başkanı ile fotoğraf çekilmiş bir öğrencinin yerine kendini koydurtan Demirel, Sovyet baskısının en ağır şekilde hissedildiği Türkiye’de Adalet Partisi’nin genel başkanı olmuştur. Gerçi yıllar sonraki başbakanlığı döneminde ABD üslerini kapattırmıştır. Ama bu gerçeği gölgelemez!
Propagandanın gücünü en iyi şekilde kullanan Amerika, “sözde” NATO müttefiki Türkiye’de ve birçok ülkede de benzer işlere imza atmıştır. En yakın süreçte Ukrayna lideri Zelenski’yi önce film kahramanı ardından da ülke lideri haline getiren ABD, Ukrayna’yı Rusya karşısında savaşa sokmuştur. Bu durum büyük oranda propagandanın gücüne dayanmaktadır.
Benzer şekilde Türk siyasetini de dizayn eden bu yapı, Yeşilçam sinemasında bile hiç akla gelmeyen gülüp geçtiğimiz binlerce filmde bile propagandasını yapmıştır.
Örneğin Gülen Gözler filminde Şener Şen’in canlandırdığı Vecihi karakteri “kurgusal” değildir. Havacılık tarihimizin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Vecihi Hürkuş’un zihinlerimize olumsuz semboller ile kazınmasını sağlamıştır. Filmdeki Vecihi karakteri saçma bir şekilde sürekli uçak ile istediği kızın evine yaklaşmaya çalışır ve en sonunda eve çarpar. Kimse de sorgulamaz bu uçak neyin nesi diye!
Evet, o uçak tarihi kahramanlarımızdan Vecihi Hürkuş’un hayali idi. Bağdat’tan Kafkasya ve Balkanlara kadar birçok cephede bulunmuş, Vecihi Hürkuş’un milli uçak üretimi kapsamındaki girişimleri kara propagandanın konusu olmuştu. Bugünlerde teröristlerin Ankara Kazan’daki hedefi yine aynı idi. Zira saldırının hedefindeki TUSAŞ, “Hürkuş” gibi milli muharip uçakların üretildiği yerdi. Ne tesadüf değil mi? önce “itibarsızlaştır” başarısız olursan “saldır”.
Mesela Zübük filmi keyifle izlediğimiz, Kemal Sunal’ın oynadığı harika bir yapıttır. Zübük filminin hikâyesi de çok ilginçtir. 1980 Darbesi bütün siyasi faaliyetleri yasaklamış, siyasi propagandayı durdurmuşken siyaset eleştirisi var diye Zübük filminin yapılmasına müsaade etmiştir. Orada da amaç Türkiye’deki siyasetin ve siyasetçilerin güvenilmez olduğunu ispatlamaktır. Propaganda vasıtası ile farklı hedeflere hizmet eden birçok film bu şekilde zihnimize kazınmıştır.
Bu kaotik sistem bir taraftan dışarıdan dizayn edilmeye müsait, ön görüsüz, yönlendirilmeye açık “düzenin adamı” profiline uygun, bağımsız düşünemeyen figürleri ön plana çıkarmaktadır. Aykırı çıkışları ise engellemiş yahut törpülemiştir. Neticede Osmanlı döneminde “kaht-ı rical” denilen devlet adamı vasfını taşıyan kişilerin yetiştirilememesi süreci günümüze kadar devam etmiştir. Ataerkil aile yapısının getirdiği “baba” eksenli sosyal yapıda yetişen seçmen, “lider” odaklı siyasi anlayışa teslim olmuştur. Kolektif siyaset anlayışının uzağındaki, siyasetin sorunlarına çözüm bulamadığı bunalım süreçlerinde ise seçmen “duygusal kopuş” yaşamıştır.
Bugün de aynı şekilde siyasetçilerin sürekli söylem ve eylem farklılığı seçmenin kafasını oldukça karıştırmış durumda. Yetiştiği siyasi yapının içinde hem sol hem de sağ cenahta “ilkeli” tavır arayan kitle partilerinin seçmeni, “dava” olarak gördüğü yapının çöküşünü izliyor. Bir tarafta partilerin zirvesinde konfor alanı geniş üst kadro diğer tarafta yoksul halk…
Bilge Lider Aliya İzzet Begoviç’in veciz ifadesi ile “Davalar acılar içinde doğar, refah içinde ölür.”