Mayıs ayında yapılan Genel Seçimlerden önce Azerbaycan lideri Aliyev’in Cumhurbaşkanı Erdoğan lehine yaptığı seçim konuşması ardından müstakbel Cumhurbaşkanı adaylarından Kemal Kılıçdaroğlu’nun İran üzerinden bir ticaret hattının kurulması fikrini deklare etmesi seçimlerin sonucuna doğrudan etki etti.
Nitekim ATA İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Sinan Oğan’ın desteği ile Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden seçimleri kazanmış oldu.
Oğan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a destek vermesinin en önemli nedenlerinden biri olarak Kafkasya’da Türkiye ve Azerbaycan’ın kazanımlarını gösterdi.
Seçimlerin ardından Ermenistan Cumhurbaşkanı N. Paşinyan’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın göreve başlama törenine katılması Kafkasya’da kilidin çözüleceğinin habercisi olarak yorumlanırken aynı salondan bir başka kare basına servis edildi.
Aliyev, Neçirvan Barzani, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve Oğan görüşmesi…
Temasların ardı arkası kesilmezken Temmuz ayında Neçirvan Barzani ve Aliyev bu kez de BAKÜ’de görüştüler.
Kuşkusuz bu Aliyev-Barzani yakınlaşmasından en çok İran rahatsızdı!
Çok geçmeden Karabağ bölgesine Ermenistan’ın İran vasıtasıyla üçüncü ülkelerden elde ettiği askeri, mühimmatları taşıdığı görüntüler basına yansıdı.
Litvanya’daki NATO toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsveç’in NATO üyeliğine olumlu yaklaşırken Kafkasya ve Karadeniz’de Türk-Rus ilişkileri gerilebileceğinin sinyalleri verildi.
30 yıl sonra Kafkasya’da Azerbaycan ve Türkiye’nin kazanımları akamete uğrayabilirdi.
Düşünmeden edemedim, bu kadar denge oyununun içinde Türk’ün makûs talihi yaver gitmeyecek miydi?
Bir asırdan fazladır Kafkasya’da Türk’e tahammülü olmayan Ermeni Taşnak çeteleri binlerce Türk’ü katlederken hesap yapıp denge gütmüş müydü?
1992 yılında Hocalı’da masum silahsız bine yakın insan Ermeni çeteler tarafından infaz edilmişken, Azerbaycan’ın toprakları halen daha işgal altındayken, Taşnak kalıntıları kim ne der diye bakmış mıydı?
Maalesef bu konuda toplum, basın ve siyaset sahasında gereken gücü inşa edemedik. Hocalı Katliamı’nın tanıklarında Litvanyalı gazeteci Ricardas Lapaitis, bunu bizden daha iyi anlamış olacak ki daha bugünlerde verdiği demeçte “Dünya basınının Hocalı ile ilgili yazması yetmiyor, basın bu konuda adeta haykırmalı. Çünkü bugüne kadar Serj Sarkisyan dahil suçlular cezalandırılmadı” demekteydi.
Litvanyalı gazeteci Ricardas Lapaitis’e hak vermemek mümkün değil.
Kendimize o kadar uzak kaldık ki! Bu konudaki en belirgin örnek “Dağlar Kızı Reyhan’ın öyküsüdür.
Dünya Birinci Savaşı’nın çalkantılı yıllarında Ermeni çeteleri Azerbaycan’da bir Türk düğününü basar ve damadı öldürürler.
Gelin ise bir şekilde saklanır ancak kocasının intikamını almak için Türk direniş birliklerine katılır.
Gelinin adı Reyhan’dır. Reyhan, Ermeni çeteleri ile çarpışırken o kadar başarılırdır ki adı dillerden dillere yayılır.
Ancak Azerbaycan’a hâkim olan Stalin’in Sovyet Rusyası döneminde Reyhan Sovyet karşıtı olduğu gerekçesi ile ölüm cezasına çarptırılır.
Reyhan Sovyet güçleri tarafından kurşuna dizilmek üzereyken Azerbaycanlı siyasetçi Mircafer Bağırov infaza engel olur ve Reyhan’ı Kırım’a gönderir.
Bir manastırda ismini değiştirerek rahibe olarak yaşayan Reyhan’dan bir daha haber alınamaz.
Bestekar Fikret Emirov meşhur “Dağlar Kızı Reyhan” türküsünü besteler.
“Dağlar kızı Reyhan,
Analar kuzusu Reyhan,
Alem sene heyran,
Ne güzelsin ay gız,
gül çiçeksin ay gız”
Peki Türk kızı Reyhan’ın bu hikayesi Türkiye’de nasıl yankılandı dersiniz!
1969 yılında Metin Erksan’ın yönettiği Kartal Tibet ve Filiz Akın’ın oynadığı Dağlar Kızı Reyhan filmindende Reyhan karakteri gazinoda şarkı söyleyen bir karakterdir!
Yine Haluk Bilginer ve Cansu Dere’nin oynadığı bir başka Türk yapımı dizi Şahsiyet’te ise Reyhan karakteri çocukluğunda yaşadığı dramın izleri sürülüyor.
Yani özetle Dağlar Kızı Reyhan türküsünün hikâyesi topluma anlatılırken sıradan bir olaydan öteye geçmemiş ya da geçirilmemiş!
Kimliksiz bir hayali karakter toplumun zihninde yerleştirilmiştir.
“Propaganda öyle bir sanattır ki, insan başkasının ayağına basarken, kendisi ah der.”
Sözün özü: Doğu Türkistan’dan, Irak’a, Batı Trakya’dan Karabağ’a, Kıbrıs’tan Balkanlara “Aslanlar kendi hikâyelerini yazmadıkça, avcıların hikâyelerini dinlemek zorundayız.”
Güzel günlerde görüşmek dileğiyle…
YORUMLAR