Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Ayhan Bilgen

Demokrasisiz parti olur da partisiz demokrasi neden olmaz?

Siyasi partiler toplumun ihtiyaç ve taleplerini karar alma süreçlerine taşımak üzere program ortaklığı yapmış yurttaşlardan oluşur.

Yani esas itibarıyla toplumdan siyasete bir katılım mekanizması olarak doğmuştur. Amerika’da iç savaş, Avrupa’da sınıf mücadeleleri, mezhep çatışmaları, farklı siyasi parti geleneklerinin arka planını, altyapısını oluşturmuştur. Bizde ise benzer iki süreç de yaşanmadığı için, ne Amerika gibi bir iç savaş sonrasında siyaset şekillendi, ne de Avrupa gibi özellikle sanayi devrimi sonrası siyasal gruplar şekillendi.

Biz daha çok Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan ana akımların ete kemiğe bürünmesi ile parti mekanizmasıyla tanıştık. Birinci Meşrutiyet döneminde cemiyet olarak ortaya çıkan yapılar, daha sonra partileşti ve İkinci Meşrutiyet dönemi politikalarına damgasını vurdu.

Kurtuluş savaşı yıllarında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti bir boyutuyla İttihat Terakki’nin yıpranmamış, ön plana çıkmamış B takımının çabasıyla Kurtuluş Savaşı’nı organize etti.

Cumhuriyetin ilk yıllarında mecliste gruplar yokken yönetim zorluğu hissedilmeye başlandı ve Cumhuriyet Halk Fırkası, bu Müdafaa-i Hukuk tablosu içerisinde hayat buldu.

Birkaç kez çok partili hayata dair deneme gerçekleşse de başarısızlıkla sonuçlandı.

Dünyadaki gelişmeler, 1946’da Türkiye’nin de çok partili hayata geçmesini adeta zorunlu hale getirdi. 61 anayasası bu anlamda çok partili hayatın hukukunun kalıcı biçimde inşa edilmesidir. Sadece meclis çoğunluğunu ve hükümeti değil diğer anayasal kurumları da iradenin bir parçası olarak tarif etmek olumlu tarafından bakarsanız bir denge denetleme mekanizmasıdır. Ancak bir süre sonra uygulamada bu tablo milli iradeye baskı oluşturan bir vesayet yapısına dönüşmüştür.

Sonrasında ise siyasi partiler arasındaki rekabet, gerilim, kavga ve kutuplaşma partilerin ülke sorunlarını çözmeye odaklı bir araç olmaktan çıkıp, amaca dönüşmesi gerçeğiyle bizi karşı karşıya bırakmıştır. Partiler arası diyalogsuzluk, iletişime kapalı tavır alma, gençlik kollarında da sokak kavgası ve çatışma ortaya çıkarmıştır.

Askeri darbeler bu siyasal kutuplaşma ve çatışma ortamının bir parçasıdır. Kimine göre darbe yapma niyetiyle bu çatışmaların büyümesine göz yumulmuş, şartlar kontrollü biçimde olgunlaştırılmıştır. Kimine göre ise asıl suçlu asker değil siyasetçidir. Siyasetçilerin sistemi kilitlemesi ve sokakların güvenlik imkanını tümüyle kaybetmesi, darbeleri kaçınılmaz bir müdahale olarak beraberinde getirmiştir.

Hangi tez doğru olursa olsun, hatta her ikisinin de doğruluk payı olduğunu varsayarsak, ortaya sorunlu bir yapının olduğu gerçeği çıkacaktır. Siyasi partilerin bugün de özellikle hükümet modelindeki değişim doğrultusunda kendilerini güncelleme konusundaki isteksizliği bir statüko organına dönüşmesini beraberinde getirmiştir.

Değişime öncülük etmesi beklenen siyasi parti aygıtlarının, aksine eski ezber, korku ve ön yargılarla değişimin önünü kesen bir rol oynadıklarını kolayca söyleyebiliriz. Elbette bunun istisnaları olabilir. Siyasi partilerin içerisinde de değişimden yana ezberlerle yüzleşmeden yana, liderler, kadrolar, yöneticiler olabileceği gibi tam tersine kavgadan, kutuplaşmadan, eski sloganları tekrarlamaktan yana olan isimler de olacaktır.

Sonuç itibarıyla partileri değerlendirirken politik tutumları üzerinden bir analiz yapabiliriz. Cumhurbaşkanlığı hükümet modeliyle birlikte yürütme erkinin seçiminde iki turlu modele geçiş doğal olarak Türkiye’nin de iki partili yapıya geçmesini zorunlu hale getirmiştir. Ya hükümet modeli ve seçim sisteminden geri adım atılması gerekir ya da bu doğrultuda siyasi partilerin kendilerini yenilemesi beklenir. Bugün itibarıyla siyasi partiler bu yenilenmeyi bir süreç yönetimi olarak önlerine koymazlarsa bir sonraki seçime aynı modelle yani iki turlu olarak gidilmesi durumunda fiilen partiler birer baskı grubuna dönüşecek ve zaman içerisinde iki partili sistem hayata geçecektir.

Kıta Avrupa’sındaki parlamenter sistem uygulamasının çok partili altyapısı koalisyonlarla anlam ifade eder. İngiltere tek seçim bölgesinde bir milletvekili temsili ile farklı bir modeli uyguladığı için 2 partiliğe yakın bir tablo hayat bulmaktadır. Özetle Türkiye ya seçim sistemini 50+1 ve 2 turlu formülden geri adım atarak revize edecek ya da bu konuda bir insiyatif ve irade ortaya çıkmazsa, siyasi partiler gelecekteki varlıklarıyla ilgili bir tercih gerçekleştirecek.

Elbette ki iki büyük partinin dışındaki partiler baskı grubu olmanın ötesinde ülke yönetiminde fiilen taşın altına ellerini koymak istiyorlarsa, iki büyük partinin de buna uygun yeniden yapılanması kaçınılmaz hale gelecektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Meclis’teki ikinci grubun başkanı Özgür Özel’in görüşmesi, bu anlamda bir yapısal dönüşümün ilk adımı olarak görülmelidir.

Amerika’da seksenlerde başlayan yerel insiyatifler, toplumsal hareketler süreci, siyasal karar alma süreçlerinin aktif yeni öznelerini ortaya çıkarmıştır. Partiler dışında toplumsal hareketlerin siyaset yapabilmesi elbette önemli bir deneyimdir. Amerika’da parti disiplini olmadığı için, Temsilciler Meclisi ve Senato’da parti taassubu dışında hareket ediliyor olması, sistemin işlemesini kolaylaştırmaktadır. Eyaletlerdeki kongre süreçleri ile başkan adayının belirlenmesi Amerikan sisteminde partilerin görev ve sorumluluğunun sınırını çizer. Bu dönemler dışında partiler ve particilik çok etkin ve aktif bir rol oynamaz. Bunun sonucunda da cumhuriyetçiler ve demokratlar arasında önemli karar süreçlerinde geçişkenlik yadırganmaz.

Kıta Avrupası sisteminde ise bu esnekliği sağlayan koalisyonların uyumudur. Çok partinin ortak program etrafında buluşarak ülke yönetimini başarması hem katılımı, yani temsilde adaleti hem de yönetimde istikrarı mümkün kılar.

Bizde siyasi partilerin ortaya çıkışı büyük oranda bölünme ve ayrılmalarla gerçekleşir. Demokrat Parti, CHP içerisinde toprak reformu politikasına karşı çıkan toprak sahiplerinin ayrılmasıyla kurulmuştur.

Sanıldığı gibi ayrışma nedeni, laiklik muhafazakarlık ikilemi değildir. Bürokrasi kökenli siyasetçiler ile toprak sahiplerinin ayrışmasıdır. Arapça ezan tartışması toplumsal basıncın ortaya çıkarttığı bir sonuçtur, sebep değildir. Avrupa’da İspanya ve İtalya başta olmak üzere Podemo ve 5 Yıldız gibi hareketlerin partileşmeden örgütlenmesi ve toplumsal hareketlerin temsil rolünü üstlenmesi önemli deneyimlerdir.

Türkiye siyasetinde henüz parti dışında doğrudan aktif politika yapılabilecek araç ve yöntemler gelişmediği için partiler demokrasinin olmazsa olmaz organlarıdır. Parti karşıtlığı adeta demokrasi düşmanlığı olarak yorumlanmaktadır. Anayasada partilerin vazgeçilmez unsur olarak tarif edilmesi de bu nedenledir.

Daha çok darbe dönemlerinde partilerin kapatılması parti yöneticilerinin, liderlerinin tutuklanması, partilerle ilgili çekince ve karşıt görüşün darbecilikten beslendiği algısını beraberinde getirmiştir. Oysa partilerin rolü daha sınırlı işlevsel ve gerçekçi yorumlanabilirse, sağlıklı bir seçim ve sandık sürecinden, seçmen iradesinin temsilinden söz edebiliriz. Partilerdeki yozlaşma çürüme ve bunun kutuplaşma ve kavga siyasetiyle üstünün örtülmesi, iç demokrasi tartışmalarını da imkansız hale getirmektedir.

Fiili duruma baktığımızda aday belirleme süreçleri ve genel kurullarda geçtiğimiz 10 yıllarda olduğu kadar güvenlik bürokrasinin müdahalesi ve vesayetinden söz edilmese de aslında gerçekte sermayenin vesayetinden, paranın hakimiyetinden kolayca söz edebiliriz.

Bu durumda belirleyici olan irade halk iradesi, seçmen iradesi, hatta o partinin üyelerinin, delegelerinin, yerel kadrolarının iradesi olarak tarif edilebilir mi?

Başlığımızdaki provoke edici soruyu bir kez daha soralım: Demokrasisiz particilik oluyorsa, partisiz demokrasi neden olmasın?

Kastımız asla prensip olarak parti karşıtlığı değildir. Partiler bir araçtır ve amacına hizmet ettiği ölçüde değerlidir, anlamlıdır, faydalıdır. Ülke sorunlarının çözümüne katkı sunmak yerine, çıkar gruplarının pastada pay kapma kavgasına vesile olan particiliğin topluma, ülkeye hiçbir faydası olmaz, olamaz.

Bu nedenle partisiz demokrasi vurgumuzla aslında partilerin amacına uygun yapılanmasının altını çiziyoruz. Toplumsal hareketler, sivil toplum, medya, yerel insiyatifler siyasal karar alma süreçlerinde etkili belirleyici ve güçlü hale gelirse, partilerin de amacına uygun pozisyon almasını kolaylaştırır, hızlandırır. Aksi takdirde, partiler yeniden yapılanmayı, iç demokrasilerini hayata geçirmeyi başaramazlarsa, yerlerini bunu gerçekleştiren partilere bırakırlar. Biz partisiz demokrasiyi tartışma cesaretini ne kadar gösterirsek, partiler dünyasında sağlıklı dönüşümü de o kadar hızlandırmış oluruz.

Sadece kendisine koltuk bulamadığı için partilerinden ayrılanların aynı program aynı söylem etrafında yeni tabelalar asması gerçekte bu kadar partinin varlığı anlamına gelmez. Bölünerek çoğalan siyasi partilerin bir araya gelerek buluşarak siyasette etkin hale gelmesi, siyasetin sivilleşmesi, sivil toplumunda siyasette güçlenmesi demektir. Yerel seçimlerde partilerden çok adayların ön plana çıkması , hiçbir program ortaklığına dayanmayan kampanyaları ve başarılı kazanımları doğurmuştur. Aynı siyasi gelenekten gelen adaylar birbirine zıt parti programlarının tabelaları altında yarışa girmişlerdir. Bu tablo doğal olarak parti içerisinde de birbiriyle hiçbir ortaklaşması olmayan profile sahip adayların siyasette söz söyleme ortamı bulmasını sağlamıştır. Son genel seçimlerdeki ittifaklar da bu değişim sancısının sinyallerini vermiştir. Program ortaklığı yerine daha çok Erdoğan taraftarlığı ve Erdoğan karşıtlığı üzerine kurulu iki ittifak yarışmıştır. Gerek 2023 genel seçimleri, gerekse 2024 yerel seçimleri siyasi parti kültürümüzde, geleneğimizde siyaset yapma yöntemimizde köklü değişimler gerçekleştirme zorunluluğumuzu çok net biçimde hissettirmiştir.

Partiler buna kulak tıkar, göz yumarsa siyaseti olan güven ve partilerden beklenti çok daha kan kaybedecektir. Partiler toplumun yukarıdan dizayn aracı olmaktan çıkıp aşağıdan yukarıya sözünü talebini iletme karar süreçlerini belirleme aracına dönüştüğünde, bu sorun büyük oranda çözülmüş olacaktır.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER