Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
Sosyal Medya
Ayhan Bilgen

Sokak köpekleri bahane kutuplaşma şahane

Neredeyse her konu üzerinden kutuplaşma yoluna gidiyor, birbirimizi anlamamak için özel bir çaba sarf ediyoruz. Etnik kimlik ve inanç üzerinden yaşadığımız kutuplaşma yüzyılları aşan tarihsel arka plana dayanıyor. Bu alanlardaki ön yargıları, ezberleri, korkuları aşmak elbette kolay değil. Ama son yıllarda hemen her konuyu tıpkı etnik ve mezhepsel kimlik tartışmaları gibi kutuplaştırarak ele alıyoruz. Siyah ve beyaz dışında hiçbir renk tanımıyor, karşı tarafın ne demek istediğini anlamaya dair hiçbir çaba ortaya koymuyoruz.

Şimdi bu yöntemle ele aldığımız konular arasına sokak hayvanları da dahil edildi. Bir taraf haklı olarak insan güvenliğini düşünerek, saldırgan köpeklerin tehdit oluşturduğuna dikkat çekiyor. Diğer taraf da hayvan hakları ile ilgili haklı duyarlılığını sergilerken adeta hiçbir sorun yokmuş gibi hareket ediyor. Birbirimizi anlamak, empati yapmak, sorunları ortak akılla çözmeye çalışmak için zorunludur.

Kendi mutlak doğrusunu başkasına dayatmak dışında yöntem bilmeyenler, çözüm için de katkı üretemezler. Hem saldırganlaşan hayvanlarla ilgili etkili sonuç alıcı çözüm arayışına girmek hem de hayvanların haklarını gözeterek bir insiyatif geliştirmek neden mümkün olmasın. Örneğin “kısırlaştırma ve barınaklar için bazı hayvanların toplanması çabasını belediyeler ne kadar ciddi ve etkin yapabiliyor” sorusunu cevaplamak yerine, çok daha radikal formüllere neden yöneliyoruz.

Tüm dünyada bilinen, denenen ve başarı elde eden çözümleri, öylesine ve uyguluyormuş gibi yapıp, sonra da bakın yaptık bu da olmuyor demek için adeta bahane arıyoruz. Ülke gündeminde iki büyük partinin uzlaşarak siyaset üretmesi, belki bu yolla sivil bir anayasa için birlikte hareket etmesi varken, bırakın yeni anayasa için yeni bir ortak yol bulmayı, sokak köpekleri konusunda bile bu kadar sert kutuplaşma atmosferi içerisine girmeyi nasıl hızla başardık? Herkesin sadece kendi doğrularına itibar ettiği, Cemil Meriç’in tabiriyle “sağırlar diyaloğuna” nasıl çekildik?

Elbette herkes kendi fikrini önemseyebilir ama karşı tarafın söylediğinde de küçük de olsa bir haklılık payı aramak bizden ne eksiltir? Ötekini anlamaya çalışmak aşağılık kompleksisine boğulmuş bir psikolojinin mi yoksa öz güvenin mi eseridir? Ruh sağlığımız gittikçe tehlikeli bir yere evriliyor. Ahlaki evrensel değerlerimizi kaybediyoruz.

Asıl kavgasını vermemiz gereken alanlar yerine birbirimizi yemek için her gün yeni bir gerekçe üretiyoruz.

Ya içine sürüklendiğimiz bu sosyal çürümeyi fark ederek kendimizle yüzleşecek ve yeni bir sosyal ahlak inşa etmeyi becereceğiz ya da yok oluşa giden yıkılışı kendi ellerimizle hazırlamaya devam edeceğiz.

Akıl sağlığını yitirmiş toplumların, değil uluslararası ilişkiler ve güvenlik sorunlarını, ekonomiyi, hukuku, iç politikayı bile doğru zeminde tartışması konuşması mümkün olmaz!

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER